Aynen…
Soru bu, “Tatil hak mıdır” diye soruyorum.
İş kanunu hükümleri gereğince, çalışma süresi bir yılı dolduran çalışan, bir haftadan başlamak üzere izin hakkı elde eder.
Çalışma süresi arttıkça, yıllık “Tatil hakkı” süresi de buna bağlı olarak artar ve yanlış bilmiyorsam, yıllık 6 haftaya kadar çıkar.
Çalışma gün sayısı altı, çalışma hafta sayısı elli iki…
Çarp ikisini, yılda normal bir çalışan 3 yüz 12 gün çalışır.
Bu süreden resmi ve dini bayramları düş, biraz daha azalır. De ki 3 yüz gün.
Bu kadar çalışan bir yaka rengi, tulum rengi ne olursa olsun, tatili hak etmez mi?
Anasının ak sütü gibi hak eder elbette.
XXX
Milletin tatiline, süresine göz mü diktim?
Oradan öyle mi göründü?
Göründe ise estağfurullah, ne haddime…
Benim aklıma takılan şey başka…
TBMM’de milletvekilleri haftada, olağanüstü bir hal yok ise, üç gün çalışırlar.
Çarp 52 hafta ile 3 günü, 365 günde 156 gün eder.
Sonrasında?
Kendi başlarına buyruktur. İster seçim bölgesinde boy gösterirler, isterlerse istedikleri yerlerde olurlar. Partileri bir görev verirse, oralara giderler. Bunun toplam gün sayısını bilemiyorum ama fiili çalışma günleri, onların resmi ve dini bayram tatilleri de dâhil, yılda 156 gün…
Ayrıca meclis, 201 katılım ile toplanır, 151 karar yeter sayısı ile de karar alınır.
Yani, 600 milletvekilinin tamamının her nedense mecliste bulunmak gibi bir zorunluluğu yoktur. Aralıkla veya aralıksız belli süre meclis çalışmalarına katılmayan vekillerin vekilliği, meclis kararı ile de düşürülebilir…
XXX
Meraklandınız, ne iş şimdi bu diye.
Haklısınız…
Yâdıma düştü, Salı günü olağanüstü toplantıdan sonra TBMM, 1 Ekimde toplanmak üzere tatile girdi.
Bütün bu serbestliğe rağmen…
Meclis, 1 Ekim Pazar gününe kadar tatilde…
Oysa çalışan, 5 yıllık çalışma süresi boyunca, yine bildiğim kadarıyla yılda bir hafta tatil yapabiliyor.
Milletin aslı bu süre kadar tatil yaparken, vekilinin tatil süresi neden bu kadar uzun, aklıma takılan bu…
Hem de o kadar dert var iken.
XXX
Zaman zaman belirttiğim gibi, benim babam devlet memuru idi, yılda belli süre izin kullanırdı.
Küçüklüğümüzün ilk yıllarında sanırım Kayseri’ye yakın yerlerde görev yaptık ki, o kısa süre izinlerde Kayseri’ye gelir, Kahveci Dedem Nuh Mehmet Ağa ile Arabacı Mustafa Ağa Dedemlerde vakit geçirir, eş dost akrabayı ziyaret ederdik.
Sonra gittiğimiz yerler uzak oldu. Bugünkü gibi ulaşım olanakları yoktu ve çok iyi hatırlıyorum, 11 yıl sonra Kayseri’ye ilk kez ablam ile birlikte gelebilmiştik, annem babam yoktu.
Hatta bu sürede ilginç bir de olay yaşadım. Hacıefendi Çarşısı içinde ayakkabıcılık yapan babamın dayısı rahmetli Mehmet Bekarer’in dükkânına “Ayakkabı almak” bahanesi ile gittim, yanı başına oturdum ve ayakkabı istedim. Büyük oğlu rahmetli Kadir ağabey, benim isteğime cevap verebilmek için bodrum katına bir inip bir çıkıyordu. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum ama Dayının beni tanımadığı belli ki, burnundan solumaya başladı… Biraz sonra beni kovacak duruma getirdim yani…
Ancak yüzüme öyle bir bakıyordu ki, sanki tanımak istiyormuş gibi…
Sonunda birden “İpram Ağa…” dedi, ben de gülmeye başladım…
Tabi ondan sonra işittiğim laflar beni çok güldürdü ama dayımı kızdırmak da pek hoşuma gitmişti doğrusunu isterseniz…
Tabi sonra boynuma sarıldı…
Bir de Marangoz Ramazan Lök dayının sanayideki dükkânının önüne gittim, o da mübalağasız 5 dakika yüzüme baktı “Kim acaba bu, neden kapının önünde duruyor” diye…
Bir de şu oldu, sohbet ederken, Mehmet dayı, rahmetli Kadir ağabeye döndü, “Lan bunun dili değişmiş, tankü olmuş” dedi…
Elbette 11 yıl içinde o kadar çok il gezdik ki, bizde Kayseri şivesi mi kaldı?
XXX
Yaaa…
İşte böyle milletin aslı olan bir fert olarak, vekillerin bu kadar uzun süre tatil yapmasını, hele bu kadar dert, sorun varken içime sindiremiyorum arkadaş…