Zonguldak Gazipaşa ilkokulunda 4. sınıfı geçmiş, babamın tayinin çıkması ile Antalya’ya gelmiştik.
Antalya’nın o güzelim saat kulesinden aşağı doğru, limana inan Uzunçarşı sokağında, Hamal Hasan Amca’nın evinde oturduk uzun süre.
Sabahın seher vaktinde, oradaki evlerin bahçelerindeki dallara tüneyen, çatıda saçak altında kendilerine yer edeni ötüşleri ile bir başka cins oldukları belli güvercin kuşlarının sesleri ile uyanırdık hep…
Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk…
İnanılmaz bir uyum içinde öterler, insanın ruhuna serinlik verilerdi.
O zaman bize “Hak kuran kuşu” diye tanıttılar ama cinsi, gerçek adı nedir, bilmiyorum…
Ev sahibimiz Hamal Hasan Amca, oğlu Camcı Ali ağabey…
Karşımızda Şekerciler. Oğlu Hakkı… Annesi Ayşe Teyze, ahşap evin balkonundan seslenirken Hakkiiiii diye seslenirdi.
Diğer bir yanımızda Camcı ve tenekeci Salih Ağabey, eşi Makbule teyze… Oğlu vardı, Osman bir de kızları.
Yukarıya doğru pastacı ustası Mehmet Amca, eşi Yıldız abla, oğulları Özden ve kızları Öznur…
Özden, kaçar kaçar bize gelirdi. Çoğu kez geceleri benim veya ablamın yatağına girer uyurdu. Okula gitmiyordu daha. Yıldız ailesi, ailemiz içinde ve aslında ailemizden birileri idi.
Daha yukarıda Paşa Camiinin müezzini otururdu. Büyük oğlu Hüseyin (Avukat olduğunu biliyorum) benimle yaşıttı bir de onun küçüğü vardı.
İyi bir mahalle idi…
Ama kuşların sesi…
Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk…
XXX
Tam bir mahalle kültürü vardı…
Ev kadınlarının gündüz gezmeleri yanında, geceleri aileler arası oturmalar olurdu.
Alabildiğince samimiyet vardı.
Her gün o yokuş yoldan çıkar, İnönü İlkokulu 5. sınıfa giderdik. İlkokulu orada bitirdik, sonra orası Merkez Ortaokulu oldu, bu kez ortaokula aynı binaya gitmeye başladık.
Ama sabahın o kuş sesleri var ya hani, seher vakti huzur bulurdunuz…
Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk…
XXX
Kadınlar, öğleden önce kayalık plajına giderlerdi. Öğleden sonra da erkekler.
Plajdan çıkıp da yemeklerini beraberinde getirirler, öğretmenler lokalinin bahçesinde oturur, guruplar halinde sohbet ederek eşlerin beklerlerdi, kayalık plajından dönsünler de yemeğe oturalım diye…
Bir başkadır Karalıoğlu parkı, bir başkadır orada da sabahın erken saatinde öten kuşların huzur veren sesi…
Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk…
XXX
Sonraları, Konyaaltı’nın devamındaki Arapsuyu plajına çadır (Oba) kurup 4 yılımızı orada geçirdik. Mahallemizdeki o yakın komşularımızla…
Sabah erken deniz… Acıktık, kahvaltı… Çocuklar arasında oyunlar denizde… Yine acıktık, öğle yemeği. O zaman resmi daireler yaz mesaisi diye bir uygulama ile sabah yedide mesaiye başlar, öğleden sonra bir buçukta tatil olurdu. O nedenle babamı beklerdik biz… Esnaf kesimi de gelirdi erkenden…
Gece eğlencesi bir başkadır…
Gecenin bilmem kaçında, şortlarımızın kenarına taktığımız çoklu kancalı oltaların misinelerini uzaklara bırakır gelirdik.
Sahilde makaraya bağlı ucu, onun yanında iki-üç fener veya lüks lambası ki, dönüşte yolu şaşırmayalım diye.
Sırtını dağa yaslayan Arapsuyu semtinde de o kuşlardan vardı…
Sabah esen meltem yeli eşliğinde öterlerdi yine…
Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk…
XXX
Aklımı kuş sesine mi taktım?
Yok, aslında aklımı, bu kuşun sesinde o çıkan o inanılmaz sesin, bugün günlük hayatımızda size neyi hatırlattığını sormak istedim…
Düşünün bi…
Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk… Gu guuuuk guk…