Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, bir otel açılışında iş insanları karşısında yaptığı konuşmasında şöyle söyledi…
"Sermayenin renklere ayrıldığı, sadece belli çevrelerin devletten destek bulduğu, hayatın her alanında olduğu gibi iş dünyasında da imtiyazlıların tahakküm kurduğu eski anlayışa son verdik."
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri üzerine, “SERMAYE” konusundaki düşüncelerimi yazmak istedim.
XXX
Sermayenin, dini olmaz…
Sermayenin milliyeti olmaz…
Sermayenin iyisi, kötüsü olmaz…
Sermayenin rengi de olmaz, olsa olsa “Kara” olabilir.
Önemli olan, sermayenin nasıl ve nerede, hangi amaçlara yönelik olarak kullanılacağı ve topluma ne fayda getireceğine bakılır.
29 Ekim 1920, bir Cuma gününde Ankara’da TBMM’nin açılışı yapılırken, o günün Türkiye’sine, yani Anadolu’ya bakalım önce…
Toplum, elinde bulunan olanaklar ile tarım yapıyor, elde ettiği ürünleri satıp, kendi ihtiyaçlarını karşılıyordu.
Sanayi hiç yoktu…
Üstüne üstlük toplum, Anadolu’yu savunmak, vatanı kurtarmak uğruna büyük bir savaşa girmişti.
Savaşı kazanmış, Anadolu’yu yurt olarak kendilerine sonsuza kadar toprak edinmişlerdi. Ne var ki yine elde avuçta bir şey yoktu. Yine kıt kanaat tarımla uğraşmak zorundalardı.
Ticaretin merkezi ise, İstanbul idi ve çoğunlukla da yabancıların elindeydi.
Ankara hükümeti, savaşın kazanılmasından sonra, Atatürk’ün dediği gibi, savaş kazanılmıştır, ancak bağımsızlığın tam olarak kurulabilmesi için iktisadi kalkınma da şart idi ve bunun için İzmir İktisat Kongresini toplamıştı.
Osmanlı’dan 4 sanayi kuruluşu devralan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet olanakları ile 46 sanayi kuruluşunu faaliyete geçirmiş, ithalatı önlemiş, istihdamı sağlamış ve emin adımlarla sanayinin gelişmesinde yürümeye başlamıştı.
CHP’nin amblemindeki altı oktan biri, bu sanayileşmenin gerekçesini anlatır.
Bu çalışmalara paralel olarak, toplumun sermaye oluşturması için gerekli yapıyı da oluşturmaya başlamış, bu konuda girişimci yetiştirmek üzere eğitime de önem vermiştir.
Köy Enstitüleri, fabrikalardaki çıraklık okulları, bugünkü sanayileşmenin kaynaklarıdır.
Topluma “İsraftan kaçının, sermayeye dönüşün” öğütleri verilmiş, oluşan sermaye yatırıma dönüşürken, devlet eliyle kurulan bankalar da sermayeye destek olmuştur. Özel bankalar da ayrıca destek vermişler, bunların içinde en önemlisi, Atatürk’ün emriyle kurulan ve bir kısım sermayesini de kendisinin koyduğu Türkiye İş Bankasıdır.
XXX
Dönelim, şimdiki sermaye yapısına…
1983 yılından bu yana, dengesiz, deneyimsiz, uçar, kaçar nereden girip nereden çıkacağı belli olmayan bir sermaye yapılaşması başladı.
Artan sermaye ve sahipleri, israf şatafat ve örfün dışına çıkar oldular.
Onlar için ülkenin ihtiyacı olan yatırımlara yönelmek yerine, daha çok, daha çok kazanılacak kanallara sermayelerini yönlendirdiler.
Hele son yirmi senede gözle görülür anormal büyümeler, faydasız sermaye yapıları ortaya çıktı. İfade etmek gerekirse, son verilen bir olumsuzluk olmamış bilakis olumsuzluklar körüklenmiştir.
Laf çok da, diyeceğimiz de bu kadardır.
04 EYLÜL 2024