Önce şunu belirtmekte kendi açımdan fayda görüyorum.
Sanmayın ki yazılarımla gündemin gerisinde kalıyorum. Hayır, öyle bir şey olmuyor, olan şu…
Yazılarımı yazıyorum, bir gün önceden, gönderiyorum, yayına giriyor bir gün sonradan ve bunların hepsi de Anadolu basınındaki köşe yazarlarının kaderinden.
Konu tamamıyla bu süreçten kaynaklanıyor, lütfen bilginiz olsun…
XXX
Gelelim gençliğin sokakta kalması konusuna…
“Ne yani, gençliğin anası, babası ve evi yok mu?” diye soracak olursanız, elbette var, kaya kovuğundan çıkmadılar. Hepsinin de anası da var, babası da var, evleri de var.
Ancak evlerinin bir odası, kazandıkları üniversitenin sınıf odası değil, gidiyorlar başka bir ile kaydoluyorlar ama barınma ve beslenme sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar.
Bu noktada, T.C. Anayasası 42. Maddeye bir göz atalım mı?
MADDE 42- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.
Anayasanın amir hükmüne göre, devlet eğitim ve öğrenim hakkını şu veya bu şekilde sağlamak, gerekli önlemleri almak zorundadır.
Ayrıca, daha da önemlisi, müfredatın “Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda” olması da hüküm altına alınmıştır.
Üniversite eğitimi olarak 81 ilde üniversite açıldı, eğitim seviyesi hakkında bir çalışma yok, öğretim görevlisi yok, varsa da yetersiz.
Baktığımız zaman, diplomalı işsiz sayısı giderek çığ gibi büyürken, ara elaman sıkıntısı da bir o kadar açık veriyor.
Eğer öğrenci, oturduğu şehirde üniversite kazanmış ise mesele yok…
Ama evinin olduğu yerin dışındaki bir ilde okuyacaksa, bu kez iki sorun ile karşı karşıya…
Barınma ve beslenme…
Bu iki konuyu da çözmek, gençliğin eğitimine devam etmesini sağlamak da devletin görevi, Anayasa Madde 42…
Öğrenciler, kendilerine göre çeşitli çözüm yolları bulsalar da, esas sorun olan barınma krizini bir türlü aşamıyorlar, bugünkü ev kiraları ve yurtların yetersizliği yüzünden.
Özel yurtlar ateş pahası, ev kiraları ateş pahası, kalıyor tarikat yurtları, oraları da tercih eden çok az, fakirlikte zirve yapmış anne ve babaların çocukları.
Eve para verseler ki veremiyorlar, yemeğe para yok, yemeğe para verseler ki yedikleri ne ki, ona da para yetişmiyor.
Eskilerde evde tutulurdu, kendi yapabildikleri yemekleri de yaparlar ve yerlerdi.
Oturdukları binadaki komşular da, eğer akıllı uslu öğrencilik yapıyorlarsa, arada bir yemek de komşudan gelirdi…
Lokantalar, öğrenciye veresiye defteri de açarlardı…
Zaman zaman öğrencilere çaktırmadan yardım eden lokantalar da vardı.
Burada bir anımı anlatmak isterim, ilginçtir…
Beşiktaş’ta Yıldız Teknik Üniversitesi’nin karşısında, arka sokaklarda bir lokanta vardı, sahibinin adını şimdi hatırlayamayacağım, aradan 60 yıldan fazla geçti, belki şimdi kapanmıştır bile…
Lokantaya girince iki salonu vardı. Girişteki salonda sahibi, hesap alır veya veresiye defterine yazmak için otururdu.
İkinci salonda ise yemek yenirdi.
Öğrenciler, harcama limitlerini aşınca (Bazıları) ikinci salonda bir güzel karınlarını doyurur, hesap fişini alırlar, birinci salona geçerler, bir çorba içerler, bir hesap fişi daha alır, hesap ödemeye ikinci fişle gider hesabı öder çıkarlardı.
Sanırlardı ki çoğu, lokantacıyı kandırdılar…
Bir gün sordum; “Abi baksana şu işe, öteki salonda bu adam iyice karnını doyurdu, bu salonda bir çorba içti, çorbanın hesap fişini sana getirdi” dedi.
Güldü, “Onlar yarının genç yöneticileri, paraları kalmadı, bir iki güne memleketten paraları gelir, normale dönerler, bu kadarı da benden, ayrıca öğrenciye destek olmak, boynumuzun borcu, varsınlar onlar öyle sansınlar. Yemek parası için gönüllerini mi kıralım” dedi…
Bu cevap benim suratımda adeta bir şamar gibi patladı ama esas bu cevaptan aldığım ders çok önemliydi. İş hayatımda, kazandığın kadar da harcamasını, fakiri fukarayı gözetmeyi bilmelisin. Hele bunlar öğrenci ise…
Sanırım rahmete kavuşmuştur, Allah rahmet etsin de işte “Devlet” davranışı bu olmalı…
İki-üç arkadaş bir evde oturabilmeli, yemeklerini kendileri yapabilmeli, komşular yemek verebilmeli, lokantada öğrencilerin durumunu bilen patronlar olmalı…
Yaaa…
İşte böyle, devlet sen neredesin?
Diye sorsak ayıp etmiş mi oluruz? Sanmıyorum…