Ensar, Hz. Muhammed'e hicret zamanında yardım eden Medineliler. Yani Medine’nin yerli halkı…
Muhacir; göçmen… Genellikle aynı soydan olanlar… Asrı Saadet döneminde, Hz. Muhammed'e uyarak Mekke'den Medine'ye göç eden.
Ensar ve Muhacir kelimelerinin her ikisi de Arapça kökenli kelimelerdir… Birisi yerli halk, diğeri de bir şekilde yurtlarından koparılan ailelere denir.
Lafın özü, öyle dini konulara bağlanacak bir olay değildir. Ancak insani davranışlara bağlamak olabilir ki, en doğrusu da budur…
Ayrıca göçmenler, şiveleri farklı olsa da, göçtükleri yerin halkı ile aynı dili konuşuyorlar.
XXX
Ankara merkezli Kayseri İl Yardım Vakfı diye bir kuruluş var.
Geçmişte, Dedeman otelinde her yıl bir kez, Kayseri’den gelen misafirlerle birlikte yemekli toplantılar yapılırdı.
Öyle bir toplantı sonrasında, Sevgili Kamil Başkal, Kayseri’den telefon açarak, misafir ettiğimizden dolayı teşekkür etmiş ve ardından eklemişti.
“Biz de vakfın Kayseri şubesini kuralım diyoruz…”
İlk anda kavrayamadım. Birçok ilde, başka illerden gelenlerin yerleştikleri illerden “Yardımlaşma derneği” adı altında dernek kurduklarını biliyorum da bunu hiç duymamıştım. O şaşkınlık ile “Ne güzel olur” dedim…
Yarım saat sonra aklım başıma geldi, açtım telefonu kendisine; “Ağa… Kayseri’de şubesi mi olur yaaa” dedim…
Cevap çok ilginçti…
“Kayseri’ye dışarıdan o kadar çok göç oldu ki, yerli halk azınlıkta kaldı” dedi…
Doğruydu…
Kayseri sanayi şehri idi ve işgücünün yerli halk ile oluşturulması olası değildi. Bu nedenle çevre illerden gelenler tarafından bu açık kapatılıyordu. Ancak özünde gelenler Türk vatandaşı idi, vatandaşlık kimlik belgesi taşıyorlar ve devletin her türlü olanaklarında vatandaş olarak da yararlanıyorlardı.
XXX
Dış politikalardaki yanlış uygulamalar nedeniyle, Suriye’deki iç karışıklığından kaçan, vatanları için mücadele etmeyen nüfusun büyük bir bölümü, Türkiye sınırına yığıldı ve kontrolsüz bir biçimde giriş yaptılar.
İlk önce sınır bölgesinde tutulmaya çalışılsa da, başa çıkılamadı ve ülkenin dört bir yanına yine kontrolsüz bir şekilde yayıldılar.
Yaşadıkları, yerleştikleri yerlerde koloniler kurdular. Sermaye ile gelenler, kendilerine yasa dışı, kontrolsüz iş kurdular, büyük bir bölümü de “Ucuz iç gücü” olarak çalışmaya başladı…
Ülkemiz içinde özellikle gençlerinin yine kontrolsüz davranışları, olaylara neden olacak boyutlara vardı. Hatta cinayetlere kadar işi vardırdılar.
Dahası, bunların adı “Muhacir” yani “Göçmen” değildi. “bunlar tam anlamı ile “Sığınmacı” statüsünde ülkemize girmişlerdi. Birçoğunun kimlikleri bile olmadığı gibi, Türkçe de bilmiyordu.
Açtıkları işyerlerinde Arapça tabelalar kullanıyorlardı…
Sözün özü, bu durum ülkemiz için hem mali hem de sosyal bakımından tam bir felaket haline dönüştü. İnsani davranış ölçülerini gerektirecek davranışları, milleti bezdirdi ve “İstenmeyen nüfuz” olarak görülmeye başladı…
Daha da ilginci, gelenlerdeki doğurganlık yüzdesi o kadar yüksek ki, geldikleri sayının yarısı kadar çoğaldılar.
Neredeyse “Bu ülkenin sahibi biziz” diyecek hale doğru gidiyorlar.
XXX
Elbette bu gidişten en çok etkilenen illerin birisi de, sanayi kenti olması nedeniyle Kayseri…
Ne var ki “Misafir” olduklarının farkında olmadıkları gibi, zaman zaman olay da çıkartıyorlar.
Artık halkın da istemediği bu nüfus için “Geri gönderme” çalışmasının biran önce başlatılması, vatandaşlık verilenler de dâhil olmak üzere hepsinin geldikleri yere geri gönderilmeleri zorunlu hale gelmiştir.
Aksi halde, gelecek yıllarda ülkemizin başına daha büyük sorunların açılacağını bugünden görebiliyoruz.
ENSAR ve MUACİR tanımlaması ve işin dini boyutlarla anlatılmaya çalışılması ise büyük bir yutturmacadır…