Epey oldu.
Kemal Dayının mekânına gidemedik.
Gidelim hele kahvehane ahalisi ne yapar, Pazar gününe hazırlar mı?
Ne düşünürler?
Düştüm yola, vardım kahvehaneye amma…
Epeydir gelmedik dedim ya, belirgin, göze çarpan bir değişiklik var.
Çerçeveler boyanmış yaza hazırlanır gibi ama esas sürpriz, “Kahvehane” tabelasında, kaldırılmış.
Üzerinde “kıraathane” yazılı yeni bir tabela var, ayrıca cama da yazılmış…
Allah Allah, ne iş ki diyerek içeri daldım.
Vay be Kemal Dayı, içerisi de mis gibi yapmış. Ama mesele o değil. Girişteki köşenin duvarına yan yana getirildikçe uzayacak tarzda modüler kitaplık konmuş, raflarda da kitaplar.
Daha ilginç bir tabela var, üzerinde “Kitap bağışı kabul edilir” yazıyor…
Muhtar emminin masası da o köşe tarafına çekilmiş, gazetesini okuyor.
Oturma yerleri koltuk gibi, rahat…
Vardım Muhtar emminin yanına “Ne iş Muhtar emmi, ince ince bir değişiklik” dedim.
Güldü, “Kemal’e sor” dedi.
Kemal dayı beni gördü, ben de elimle bir çay işaret ettim, aldı geldi.
“Ne iş kemal dayı” dedim, “İnce ince işlemişin maşallah…”
Önce anlamadı, şöyle bir ter baktı, “İnce” dedik ya…
Farkına vardım, “Yok dayı, yanlış anladım, o İnce değil dediğimi değişiklikler” dedim…
“Onlara sor” dedi, Rasim ile diğerlerinin oturduğu masayı işaret ederek.
“Şimdi nasıl gideyim oraya da sorayım, baksana yine fayans döşüyorlar” dedim.
“Sen var oraya yancı olarak otur” dedi, “Bilirsin konuşturmayı…”
Baktım, Muhtar emmi de bıyık altı gülüyor, “var bunda bir iş” dedim, Rasim ile Kamber’in arasına oturdum…
Biraz izledim, farkına vardım, oyundan çok da keyif almıyorlar…
“Hayırdır, keyfiniz kaçık” diye ortaya lafı yuvarladım…
Rasim, “Yanındakine sor” diye Kamber’i işaret etti, elindeki taşı hafifçe yere bırakırken.
Ona döndüm, “Kemal Dayı bizi ince ince hizaya getiriyor” dedi…
Buy sefer Rasim’e döndüm, “Bu hangi imceden söz ediyor” dedim.
Güldü, “Muharrem İnce’den söz ediyor” dedi…
Kamber, lafa girdi, “Ne Muharrem’i o’lum, onu on paraya alan mı var? Kemal Dayı, gürültü etmeyelim diye köşeye kitaplık kurdu, taşı masanın üzerine şöyle keyfinizce vuramaz olduk” dedi…
Kasım, “Muharrem İnce’nin nesi varmış” diye ortaya konuştu.
Kamber bozuldu, “Ölüyün körü varmış” dedi…
Yan tarafta oturan gençler de lafa girdi, “Nesi varmış” dediler…
Kasım, bu kez onlara döndü, belli ki gençler Kasım’ı kızdırmak istiyorlar…
“Nesi yok ki, adam dediğin önce yemek yediği kabı pislemez. Dahası, kendisine lütfedilmiş geçen dönemdeki cumhurbaşkanlığı adaylığının ardına sığınıp da ‘Ben de adayım’ diye kazanamayacağını bile bile aday olmaz. Senin etin ne budun ne? Arkanda bir güç mü var?”
Rasim “Söyle gardaşım söyle” diye tahrik etmeye başladı.
Kasım, “Söylerim tabi, adam dediğin haddini bilecek, milletin oylarını az da olsa bölmeyecek. Hem cumhur ittifakına karşı çıkıyorsun, hem muhalefete muhalefet ediyorsun, bu nasıl iş lan?”
Muhtar Emmi masasında gülmeye başlarken, kahvehane, pardon kıraathane ahalisi alkışlamaya başladı…
Tam o sırada Kemal Dayının gür sesi duyuldu…
“Beyleeeer… Burası mahalle kahvesi değil, kıraathane, gürültü yok…” deyince, Kasım ıstakayı çevirdi “Ahan da bittim” dedi.
Baktım iş siyasete doğru eviriliyor, “Kolay gelsin” diyerek kalkıyordum ki Kasım, ”Hem gelip ortalığı karıştırıyorsun hem de gidiyorsun. Belli ki konuyu aldın yazacasın…” dedi…
Mahallenin siyasi görüşünü yansıtan topluluk Kemal Dayının, yeni adıyla kıraathanesinde yıllardan belli oluşur zaten.
Belli ki mahalleli, Muharrem İnce’yi dikkate bile almıyorlar.