Yunanlılar…
Çıktıkları İzmir’den Ege bölgesine yayılırken, Ankara Polatlı’ya, diğer yandan yine Ankara Haymana’ya kadar dayandılar.
Bu hattı aşmayı başara bilselerdi, Anadolu’yu ele geçirip hayallerini gerçekleştireceklerini sanıyorlardı.
Ama bilmiyorlar dı ki, karşılarında deneyimli, yetenekli, başarılı bir askeri deha vardı.
Anadolu’nun içlerine kadar çekip, 26 Ağustos tarihinden itibaren tepelerine çökecek ve geldikleri gibi onlar da gideceklerdi.
Öyle de oldu, geri çekilmeye fırsat bulamayan Yunan ordusu darmadağınık oldu, Başkomutanları ve yüzlerce askeri esir alındı ve o esirler Kayseri’de esir kampında toplandı, geri dönüşlerine kadar.
Emir neydi?
“Ordular… İlk hedefiniz Akdeniz, ileri…”
Öyle de oldu, 26 Ağustos tarihinde Yunan güçlerine karşı başlatılan “Büyük Taarruz, 30 Ağustos gibi kısa bir zamanda Yunan ordularının bozguna uğraması ile zaferle sonuçlanırken, 9 Eylül tarihinde de Türk ordusu İzmir’e gidi, Yunan ordusunu denize döktü ve savaşı noktaladı.
Fransızlar ve İtalyanlar da kendi başlarına gelecek benzer bozguna uğramamak için defolup gittiler. Bir süre sonra da İstanbul’daki işgal güçleri, Türk milletinin azim ve kararlılığının karşısında durmanın olanaksız olduğunu anladılar ve ülkeyi terk ettiler.
Bu da İstanbul’un tarihindeki ikici “Fethi” idi…
Kurtuluş savaşında, hiç bir vatan evladı, bir başka ülkeye sığınmadı, kaçmadı ve canını ortaya koydu, şehit oldu, gazi oldu.
Aslında Türkiye’nin kurtuluş savaşı ve sonrasında kurulan “Türkiye Cumhuriyeti devleti”, tüm mazlum milletlere örnek oldu.
Bunu sağlayan kadro, Başta “Başkomutan” sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kurmay heyeti, subayları, astsubayları ve erleri oldu.
Milletimiz, o gün canlarını vermekten bile çekinmeyen şehit ve gazilerimize ve Atatürk liderliğindeki komutanlarına minnet duymaktadır.
Ordusu yoktan var edildi…
Vatanı parçalanmış ve bölünerek işgal edilmişken, tekrar ayağa kalkıp, Anadolu coğrafyasının gerçek bir Türk yurdu olduğu ortaya kondu.
Biliyordu ki yönetim kadrosu, savaş ile iş bitmiyordu.
Acele sanayileşme ve silah sanayinin kurulması, bağımsızlığın olmazsa olmazı idi ve bu amaca yönelik “İzmir İktisat Kongresi” toplandı ve bir dizi kararlar alındı.
Ülkenin temel ihtiyaçlarını karşılayacak fabrikalar, tesisler, kurumlar faaliyete geçirildi.
Tarım ve hayvancılık sektörüne özel önem verildi.
Finans sektörü de düşünüldü, T.C. Ziraat Bankasının yanında İş Bankası kuruldu.
Bu arada ikinci dünya savaşı başladı, Avrupalılar, Türkiye’nin de savaşa girmesini istedi.
Bu noktada ikinci dünya savaşının en büyük devlet adamı olarak görülen ve herkesçe takdir edilen dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kıvrak zekâsı ile savaşa girilmedi, ülkenin ekonomisi ve yapısı bozulmadı, belki bazı ürünler karneye bağlandı. Ancak yine İsmet Paşa, kendisini “Karneli hayat” için eleştirenlere “Belki aç bıraktım ama kimseyi babasız bırakmadım” dedi…
Özetle söylemek gerekirse…
26 Ağustos 1071 tarihinde Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın yönetimindeki Selçuklu ordusu ile Bizans İmparatoru Romenos Diogenes'in Bizans ordusu, Malazgirt ovasında karşı karşıya gelmiş, Alpaslan’ın kazandığı zafer, yalnız Türk-İslâm ve Bizans tarihinde değil, dünya tarihi içinde bir dönüm noktası olmuş ve neticesi günümüze kadar gelmiştir.
Bir başka anlatımla Malazgirt Zaferi, Türklere Anadolu topraklarını vatan yapmıştır.
Osmanlı Hanedanının son dönemlerindeki yetersiz yönetimleri nedeniyle Anadolu toprakları Türklerin elinden gitmek üzereyken, bu kez Gazi Mustafa Kemal Atatürk yönetimindeki Türk ordusu, ikinci kez 30 Ağustos 1922'de Anadolu’yu ikinci kez ve “İlelebet payidar” kalmak üzere Türk yurdu olarak kalmasını sağlamıştır.
Bugün 30 Ağustos…
İşte o gün, Anadolu’nun yeniden Türk yurdu, vatanı olarak tescil edilmesinin yıl dönümü.
Milli bayramımız hepimize/ hepimize kutlu olsun…
Belki dünyaya ve Türkiye’ye yeni bir Atatürk gelmeyecektir ama…
Atatürk’ün vatanı emanet ettiği Türk Gençliği, vatanı korumasını ve Türk Yurdu olarak Anadolu topraklarına sahip çıkmayı bilecektir.
Tekrar Milli bayramımız hepimize kutlu olsun…