O anda aklıma geldiği gibi bir paylaşım yaptım sosyal medya hesabımdan…
Gelişine…
Bir de ayakta dimdik fotoğrafımı koydum başına…
Bir taraftan meydan okurken, diğer taraftan da kalan günleri sayar gibi….
“Hey gidi goca dünya. Kime galdı ki bana gala. Akşaaaam olunca gurardım çilingir sofrasını, Cahit gibi... Ay'a bakardım, gönlümde nur, yüzümü aydınlatan ay. Al getir meyhaneci o nur'u o ay'ı desem de sen dur orada. Çünkü vakit tamam olmaya ne kaldı ki?”
Dedim…
Yazıya başladığımda baktım, iyi yüzün üzerinde beğeni, 78 de yorum…
Farklı farklı da olsa yorumlar, gönkümü okşasa da, bana özet olarak yansıyan “Haddini bil, otur ıturduğun yerde, kuracaksan kur çilingir sofrasını bu yaştan sonra kura biliyorsan, sıranı bekle” der gibiydiler…
Çok değerli bir kardeşim ise, kendi sosyal hesabından bir söz paylaşmış.
Der ki; “Öyle bir yaş ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyor…
Taşı atıp da başımı da altına tuttuğum günlerde amacım, birkaç kere de yazdığım gibi, 100 yaşını geçmek idi umudum.
Ulaşır mıyım?
Doktorlarım, “Bize göre varırsın da yukardaki -Rabbim- ne der ona karışamayız ki!...
Doğru…
O’nun kararına uymayan ferah bulmuş mu ki şimdiye kadar!...
O zaman haddimizi bileceğiz ve emaneti sahibine teslim edene dek, gerekli özeni göstereceğiz.
Kurmaksa çilingir sofrasını kuracağız…
Seyretmekse Ay’ı yıldızların arasında, şükürler içinde seyredeceğiz…
Herkezin elinde bir telefon, çıkmaz olayıdı.
Dost yüzü göremez olduk o günden bu yana.
Bırak dost yüzü görmeyi, kısa sözlerle hal hatır sormalar, sesleri bile yok…
Tamam, Rabbimiz karşısında haddimizi bilelim de, hakkımız olanı da istemeyelim mi?
Haddimi bildim, hakkımı verin bana…
Ay da sizin olsun Nur’u da…
Yunus Emre’nin bir dizisinde dediği gibi…
“Bana seni gerek seni…”
XXX
Aslında bugün siyaset boyutuna girmek istemedim…
Ne var ki dürtüyorlar, gaz veriyorlar, biz de gaza mı geliyoruz ki?
Önceki yazımda “Muhalefetin görevi nedir?” diye sormuş, bana göre cevabını da vermiştim.
Mahallenin gıranları duruyır mu ki, İfakat halanın ineğinin peşine düşer gibi, bizi de gaza getirmeye çalışıyorlar.
Aklı başında, koltuk sevdasınıa düşmemiş, gerçekten millet yararına siyaset yapacakların, kullanacakları o kadar çok yol var ki, o olmazsa öteki, öteki de olmazsa bir sonraki.
Diyeceksiniz ki “Akıl verme…”
Akıl veren kim ki?
Siz şimdiye kadar düşünenlerin düşüncelerini, siyasetçiye ulaştırabilmiş kaç kişi gördünüz?
Siz, gönül verdiğiniz, oy verdiğiniz siyasi partinin hangi yöneticisne “Vatandaş” sıfatınız ile ulaşıp da onları “Gel hele ne düşündüğünü anlat” diyenini gördünü mü?
Örneğin CHP Milletvekili çiçeği burnunda Aşkın Genç…
Kaç günden bu yana yazıyoruz, aradı mı?
MHP Milletvekilimiz Baki Ersoy mesela…
Geçen dönem bir kez görüştük, bir daha tık yok…
Hulusi Akar mı?
Dokuz tekbir ile iki rekat namaz kılmadan yanına yaklaşın da görelim bakalım…
Hadiii…
Deneyin…
Bu konularda da haddimizi biliriz de ya hakkımızı kimden isteyeceğiz?
Oysa hakkımızı da biliriz…