Seçme seçilme hakkımı kazanmışım.
Kanım deli deli akıyor.
Tam da taşı atıp başımı altında tutuyorum, taa ki başıma doğru gelirken, yaydığım enerji ile havada kum olup yağıyor.
Tam o sırada türkü aklıma geliyor…
“Saçlarıma kum doldu, tarak getir sen tara…”
Karar verdim siyasete gireceğim, vatan ve millet için çalışacağım.
Karakterime uyan bir parti gerek bana, Cumhuriyet yönetimine, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinden, Atatürk ilkelerinden, özgür düşünceden ve hukukun üstünlüğünden yana tavır alan bir parti olmalı…
Ve buluyorum, kayıt oluyorum, yoğun bir çalışma içine giriyorum ve günün birinde genel seçim vakti geliyor, Milletvekili adayı oluyorum…
İşin ilginç yanı, şansım da yaver gidiyor, seçiliyorum da…
İstikamet Ankara TBMM çatısı altı…
Yeminimi de edip Milletvekili sıfatını da kazandıktan sonra hızlı bir çalışmaya giriyorum…
Devlette gördüğüm yanlışları bir bir not alıyor, üzerinde çalışıyor, kürsüye çıkıp alabildiğince konuşuyorum.
Arta kalan zamanlarda, bu kez milleti aydınlatmak için toplantılar yapıyor, iktidarın eksikliklerini, yapılması gerekenleri anlatmaya çalışıyorum.
Çok kolay olmuyor, çoğu kez çabalarımın boşa gittiğini görüyor ve kahroluyorum ama girdik bir kere görevi yapmazsak olmaz diye düşünüyorum.
Öyle TBMM genel kurulunda konuşmak kolay değil, partin sıra verecek, başkan sıraya alacak, gündem dışı veya başkanvekillerinin konuşmadığı yerlerde konuşacaksın.
Sınırlı zaman içinde…
XXX
Bir gün vitesten atıyorum ama…
Çıkıp konuşmam gerek, söz verilmiyor.
Milletin vekillerine söz vermemek ne demek diye düşünüyorum, isyan etmeye başlıyorum.
Ama nafile bir çaba gibi, her seferinde yerime oturmak zorunda kalıyorum.
Bir gün iyiden iyiye delleniyorum artık.
Atıyorum kendimi TBMM sıralarının ta önüne, oturum başkanvekiline ağzıma geleni saymaya başlıyorum…
Da…
Ses çıkmıyor ki!
Söylediğimi sözler boğazımda düğümleniyor, ses bile veremiyorum ne kadar çaba harcasam da.
Bir sinir ile dönüp yerime oturacağım ki, oraya düşüyorum…
Kan ter içinde gözlerimi açtığımda görüyorum ki, yataktan aşağı düşmüşüm…
Kendi kendime gülüyorum, ne işin var senin seksen yaşında milletvekilliğinde diyorum.
Rüya da da olsa olmaz mı desem de, aynı şeyleri yazdığım yazılarda köşemde ifade ediyorum da anlayan, dinleyen mi var ki…
Hadi kardeşim hadi…
Sen işine bak, gerisine karılma diyorum ve yazmaya devam ediyorum…
Belediye meclisi üyeliği yaptım, milletin başına dert oldum.
Belediye başkanlığına aday oldum, seçilemesem de keyfini çıkardım.
Zorunlu olarak Bursa milletvekili adayı oldum, oradan da bir şey çıkmadı, ama keyfini ben çıkardım.
Daha ne olsun?