Telefon çaldı, baktım…
Şu benim meşhur telefon belalım, manyağım.
Cevap versem, sinir uçlarıma basıyor, vermesem, verene kadar arıyor. Aslında seviyorum da keratayı.
Açtım tabi ki…
“Merhaba abi” diyerek söze başladı nezaketle… “Pazartesi yazında “ŞAŞTIM AŞI” tarifi vercektin demiştin, ne zaman verecekmişin, ne menem bir yemek bu?” dedi…
“Anan bilir oğlum” dedim…
“Olsun bir de sen tarif et…”
Sanki oturup da yemek yapacak. Acaba bir yumurta kırmışlığı var mı?
Başladım zorunlu olarak, kurtulmak için de anlatmaya…
“Kadının biri, bir gün çorba yapmak için mutfağa girmiş.
Tencereye yağı koymuş, bir sarımsağı rendelemiş, kavurmuş. Salçasını da eklemiş. Üzerine bir yemek kaşığı nane, bir çay aşığı karabiber, pul biber, ve tuz eklemiş.
Suyunu da ilave ettikten sonra, denesini almak için kilerin kapağını açmış.
Şehriye kavanozunu eline almış bir de ne görsün, içinde bir tutam kalmış. Koymuş kavanozu mutfak tezgahının üzerine.
Sonra Mercimeğe bakmış, abooo, o da bir tutam… Onun kavanozunu da koymuş tezgaha.
Sırasuyla mercimek, pirinç bulgur, derken, hepsinin kavanozunda birer tutam kalmış kavanozlarında…
Eeeee, demiş kendi kendine, çorbanın suyu hazır, şimdi ne koyacağım içine diye düşüncelere dalmış.
Düşünmüş, 7 bin 500 lira emekli maaşı ile elbette kilerler boşaldı, yerine de koyamıyoruz. Hadi alalım koyalım, hepsini birden alamayız ki, bir ayda ancak bir çeşidini zorla alabiliriz derken, AKP’ni ampulü gibi bir ampül kafasında yanmış.
Açmış kavanozların ağzını, birer tutam olan ne varsa, çorba suyunun içine boşatmış.
Ondan sonra da adı kalmış mı sana “ŞAŞTIM AŞI” olarak?
İşte bu kadar…
Diyerek bitirdim ve “Hadi git anana anlat, sana bi şaştım aşı çorbası yapsın da ye” dedim.
Bana demez mi ki “Ben öyle çorba içmem” diye…
“Neden?” dedim…
“Benim çorba için çeşit alamamak gibi bir sorunum yok ki, ayda beş maaş alıyorum, neden öyle katıp karşıtırayım” demesin mi?
Tamam, bebeliğinden beri bilmediğim biri olsa, dediğine inanacağım da, kimden, nereden 5 maaş alıyormuş ki?
“Nereden 5 maaş alıyorusun be… Üniversiteyi bitirdin, geldin babanın yanına, evli barklı da değilsin, babam veriyor harçlığını daha” dedim…
“Yok abi… O öyle değil, babam ayda bir maaş veriyor. Bir maaş da büyük abimden tırtıklıyorum, bir maaş da küçük abimden. Anama vardım mı dayanamıyor bir maaş da ondan, hele hele apbam, o hiç dayanamaz, o da verdim mi, eder sana beş maaş. Bana göre ne var ki?” demez mi…
Birden tepemin tası attı…
Kapat lan telefonu, gebertirirm seni” dedim…
Kıkırdamaya başladı, “Kızma birader” dedi…
Tümden sinir uçlarıma bastı…
XXX
Bu kez ben meraklandım mı?
Kalktım, mutfağa gittim, açtım kilerin kapağını, tüm çorbalıkları indirdim aşağı.
Şükür, hepsinden de yeteri kadar var da, ya bittiğinde n’olacak?
Hani aldığım 7 bin 500 lira emekli maaşı…
Kadının çorba yaparken düşündüğü gibi, hepsini de bittikçe 7 bin 500 lira emekli maaş ile yerine koyabilecek miyim?
XXX
Bu çocuk var ya bu çocuk…
Belalım benim…
Aklıma gelmeyecek olan bir şeyi aklıma getirdi. Şimdi çorbalık malzamalere gözüm gibi bakacağım, çorba yaparken, suyunun içine az dene koyacağım artık…
Eh… Bu çorbanın adı da “İMKANSIZLIKLAR ÇORBASI” olur diye düşünüyorum, ne dersiniz?