Ülke olarak 14 Mayıs 2023 Pazar günü, irademizi ortaya kıymak üzere sandık başına gittik ve kullandığımız oylar ile de tercihimizi ortaya koyduk…
Sonuç olarak, seçenin de seçilenin de seçilemeyenin de deyim yerinde ise tıraşı güzünün önüne düştü.
Demokrasi uygulanılan ülkelerde, sandık sonuçlarına itibar etmek, vazgeçilmez davranıştır.
Elbette hangi düşünce ve görüş içinde olursa olsun, sandık sonuçlarını hepimizin saygı ile karşılaması gerekir, ben böyle düşünüyorum…
XXX
Artık sonuçlar üzerinde tartışmaya gerek duymuyorum da, başka ilginç bir şey anlatmak istiyorum.
Seçim sonrası, çok sevdiğim bir kardeşimi eski mesai arkadaşım ile telefonda sonuçları tartıştık.
Aslında siyasi görüşlerimiz, birbirine tamamen terstir.
Ama olsun, biraz kızdırmaya, biraz espriler içinde zaman zaman konuşur, mesajlaşırız.
Yazılarımı takip eder, düşüncelerini iletmek için arar. Haftada bir gün mutlaka arar, görüşür, şakalaşır, ama en içten ve iyi dileklerimizi birbirimize ileterek görüşmeyi sonlandırırız.
Pazartesi günü de telefon etti, seçim sonuçları hakkında konuşmaya başladık…
Elbette o kendi düşüncelerini ifade ve savunurken, ben de kendi düşüncelerimi ifade ediyor ve savunuyordum.
Konuşma öyle bir yere geldi ki, bir sözü beni şaşırttı…
Şaşırtmanın da ötesinde yaraladı.
Dahası, nasıl böyle bir şey düşünebildiğine aklım almadı.
Konu “Geçim” meselesine ve aldığımız emekli aylığı ile geçinip geçinemediğimize geldi.
Ben yanılıp sormuş bulundum; “Aldığın emekli maaşın ile geçinebiliyor musun?”
Geçindiğini söyledi…
Ben geçinemediğimi belirtirken “Kaç lira emekli maaşı alıyorsun da geçiniyorsun ki?” dedim, söyledi.
Pek bu rakamla geçinebiliyor musun dedim, “Evet, geçiniyorum” dedi.
Ben de “Aldığım asgari rakamlı emekli maaşı ile geçinemiyorum” dedim.
Evin aidatı şu kadar, elektrik, su ve doğalgaz derken aylık ödediğim masraf, emekli aylığımın yarısını buluyor deyince, işte o şaşırtan cümleyi kurdu…
“Sen de lük yerde oturmasaydın…”
Önce şaşırdım, sonra sordum; “N’apsaydım, gecekonduda mı otursaydım?”
Cevabı daha da ilginç idi…
“Kenar yerlerde otur.”
Oysa benim oturduğum evin aidatı, ilk oturduğum yıllarda o kadar düşüktü ki, şimdiki aidatın dörtte biri kadardı ve ödeme olanağım vardı, beni zora sıkmıyordu…
İşte tam da burada, “Tamam, hadi sana iyi günler” dedim ve yine de karşılıklı saygı içinde tartışmayı sonlandırarak telefonu kapattık.
XXX
Değerli okurlarım…
İşte sadık…
İşte düşünce..
İşte alınan sonuçlarının acı gerekçesi bu ve bu kadar açık ve net ortada…
Benim aklım artık almıyor, aklı eren varsa beri gelsin…