İkinci dünya savaşının bittiği yıllarda doğmuşum.
Bir yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çok partili demokratik sisteme geçmiş ve Demokrat Parti kurulmuş.
1950 yıllarının başlarını bilirim, aklımda kaldığı kadarıyla. Sonrasında ise bugüne kadar yaşananları çok iyi bilirim.
Cumhuriyet, Halk Partisinin “Devletçilik” anlayışı içinde, 1950 yılına kadar ekonomide kimseye muhtaç olmadan, ülke ekonomisini de zora sokmadan sanayi yatırımları yapmasını ve istihdamın da sağlamasını bilmiştir.
Devletin öncülüğünde 1950 yılına kadar özel sermaye de sanayileşme alanında önemli yol katetmiş, ülkemiz, kimseye muhtaç olmadan ekonomik gelişmesini sürdürmüştür…
Yıl 1950 olunca, yapılan genel seçimde “Yeter söz milletin” söylemi ile seçime giren DP, aynı zamanda dini söylemleri de kullanmaya başlamıştır.
İşte o tarihten bu yana ülkemizde, siyasiler, iktidarlar, dini söylemleri söylemeye devam ederken, CHP, bu türden söylemlerin gerisinde kalmış, kendini bu söylemlerin dışında tutmuştur.
Çünkü CHP’in kuruluşundan bu yana, altı okun birisi, ülkenin laik sistem ile yönetilmesi din işleri ile devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması idi.
Ne var ki diğer partiler, aynı görüş içinde olmamış, cemaatleri, tarikatleri sürekli sistemin içinde tutmaya çalışmışlardır…
Hele ki “Devrim yasaları” halen yürürlükte iken.
Sonuç olarak CHP, o günden bu güne tek başına iktidar olmayı başaramamış, koalisyon hükümetleri içinde bulunmuştur.
Milletimizin yarısı, doğru din bilgisinden yoksun olduğunu açıkça görüyoruz.
Allah ve Kuran ile aldatanlar, dinin tivaretini yapanları da görüyoruz.
O zaman sormak istediğim konu şu…
Laiklik ilkesine bağlı kalıyoruz diye bu gerçeği millete anlatmayalım mı?
Anlatırsak biz de dini söylemleri mi kullanmış olacağız?
Ben böyle düşünmüyorum…
CHP, din bilim adamlarında kuracağı bir yapı ile, millete İslam dinin doğrularını her ortama anlatnaya başlamalıdır.
Televizyon ortamlarını kullanmalıdır.
Gerekiyorsa, din tücarlarını, şeyhleri şıhları ve bu konuda söz söylemek isteyenleri alenen tartışmaya davet etmelidir.
O zaman göreceğiz ki, bunların büyük bir bölümü, böylesine yaygın ve ilime dayalı tartışmalardan kaçacaktır.
Bu yolla yanlış bildiklerini öğrenip doğruya ne kadar kişi yaşıyabilinirde, ülkenin geleceği açısından o kadar faydalı olacaktır.
Özetle din işlerini devlet işlerine karıştırmak, ilkesel olarak CHP’nin işi değil. Ancak unutulmamalıdır ki, Diyanet İşleri Başkanlığı da Atatürk’ün emri ile kurulmuştur.
Neden?
Toplum, dinini doğru yerden, doğru kaynaklardan öğrensin. Aklını kiraya vermesin, aklını kullansın, düşünsün diye…
Bence bu görev CHP’nin asli görevleri arasında olmalı, hatta kendilerini zorunlu yapmak üzere programlamalıdır.
İlkeler tamam, ancak ilkellikten kurtulmanın yolu da budur bence…