Tamam…
Gündemi takip edemiyorum diye yazmamak yerine, gündem ile ilgili olmayan şeylerden söz edeyim, böylelikle de beynimin bu noktası eskisi gibi en azından çalışsın…
Zaten gündem de saçma sapan şeylerle dolu…
XXX
Kitap okur musunuz?
Örneğin Amin Maalouf’un muhteşem kitabı SEMERKANT’ı okudunuz mu?
Kitabın konusu ve içeriğinden söz etmeyeceğim, okuyan biliyor. Ömer Hayyam ile Hasan Sabbah’ın dostluğu ve sonrasında Hasan Sabbah’ın İslam dünyasının ilk terör örgütü olması, bu örgütü ALAMUT KALESİNE çekilerek oradan yönetmesidir.
Benim konu etmek istediğim şey şu…
Kitap konusu itibariyle o kadar etkili ki, Semerkant’a gidip de oraları gezdiğimde, kendimi adeta kitabın anlatılan olayların içinde yaşarken buldum…
Timur’un 3. Sultanı Uluğ Bey’in kurduğu rasathanesi orada, sanki hala bugün kullanılabilir gibi duruyor. Tertemiz, bakımlı.
O günlerde kullanılan astroloji aletleri de orada…
Büyük İslam Medresesi ki görülmeye gezilmeye değer.
Yine sözünü etmek gerekir ki, Timur’un mezarı da bu Şehirde…
Gömülü olduğu kubbenin içine girdiğinizde, biraz daha aşağı iniyorsunuz ve Timur’un mezarı.
Tarih içinde yaşar gibi hissetmez misiniz kendinizi?
Semerkant’ta tarihi bir kez daha yaşıyorsunuz ve o duygularla geziyorsunuz Keyfin büyüğü de burada zaten.
Semerkant’ı kısaca anlatırken, burada Öner Hayyam’dan bir dörtlük de paylaşmak isterim.
“Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,
Altınları, gümüşleriyle övünmeye.
Tam işleri dilediği düzene girer,
Ecel çıkıverir pusudan; benim ben, diye…”
XXX
Semerkant’ın 20 kilometre kuzeyinde yer alan Khoja İsmail köyünde, Asıl adı Muhammed bin İsmail olan İmam Buhari’nin türbesi bulunur.
O da ayrı bir muhteşem yapı, görülmeye değer...
Türbenin içine girip, birkaç merdivenle inilince asıl mezarının yanına kadar varıp o mistik havayı solumak bile bir başka duygu…
Türbeye ziyaretçi çok... Özellikle yeni evlenen çiftler düğün öncesi gelinlik ve damatlıkları ile mutlaka ziyarete geliyorlar ki, ben gittiğim gün üç eş vardı.
XXX
Değerli okurlar…
Elbette bu yazdıklarım, gördüklerimin kısa özetleri. Detaya girince bu köşeye sıkışırım ve içinden de çıkamam…
Benim yazabildiğim süreçte benzer yazılarımı, lütfen “Terapi yazıları” olarak kabul edip okuyunuz. Zamanı gelince ve kendimi iyi hissetmeye başladığımda, biraz abartılı olur, bunu da “Şakadan bir söz” olarak kabul edin, muhteşem olacak.
Yarın devam edebilirsem, “Ölümlerle burun buruna…” anılarım olacak.