Özgürlüğün olmadığı yerde gelişim olmaz…
Gelişmezsek, demokrasi olmaz…
Demokrasi olmazsa, özgür düşünce olmaz.
Hukuk olmaz…
Hukukun olmadığı yerde güven olmaz.
Güvenin olmadığı yerde ekonomi verimli olmaz.
Ve sonuç olarak da toplum ve toplumun da yarattığı devlet olmaz.
Herkes başına buyruk olur.
Bu paraların hepsi bir araya gelmeli ki, montajdan sonra ortaya çıkan verimli bir yapı elde edile.
Başına buyruk, okumayan ve düşünmeyen toplumları ise, teokrasi veya demokrasi dışı rejimler toparlar ve yönetir.
Demokrasilerde özgür düşünce vardır…
Demokrasilerde toplum, kendisini yönetmesi için vekillerini seçer ve onlar aracılığı ile yönetilirler.
O nedenle de TBMM genel kurul salonunun duvarında “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” diye yazar.
O meclis ise, seçilenlerin iktidarı ile kendi istedikleri gibi yönetilirler.
Eğer istedikleri gibi yönetilmiyorlarsa, yine demokratik kurallar içinde sandık önlerine geldiğinde, istediklerini yerine getirecek bilgi, deneyim ve beceri sahibi olanları seçmekle görevlidirler.
Ve…
Seçimi yaptıktan sonra, asla şikâyet etme hakkına sahip değillerdir.
Bir taraftan şikâyet ederken, diğer yandan tekrar aynı hatayı yapıyorsan, o zaman da hak ettiğini yaşıyorsun demektir, var yaşa o zaman da senin gibi düşünmeyenleri de beraberinde yaşatıyorsun, bu da kul hakkı yemek gibidir.
XXX
Bu noktadan sonra gündeme geçelim…
İzmir Söke’de 5 çocuk, üzerlerine kitli kapının ardında, elektrik sobasının devrilmesi sonunda çıkan yangında hayatlarını kaybettiler.
Burada kim suçlu, düşünmenizi öneririm.
Yılbaşı geliyor, emekli maaşları ile asgari ücrete, açlık ve yoksulluk sınırının altında kalacak, o sınırlara bile ulaşamayacak zamlar yapılacak.
Düşünün, bunda kabahat kimin?
Üretici, bu yıl ürettiği ürünün karşılığını alamadı…
Depremzedeler, halen evlerine, illerine kavuşamadı.
Dağlar talan ediliyor, önlenemedi…
Hiç kendi kendinize sordunuz mu?
Bunlarda suçlu, kabahatli ki?
Eğer bu kadarını da düşünemiyorsanız, o zaman şikâyet etmeyeceksiniz.