Karayolları ile seyahat, bugünkü gibi rahat ve lüks olmadığı dönemlerde, ailece tüm seyahatlerimizi tren ile yapardık.
Aslında seyahatin en zevklisi, tren ile yapılanıdır. Aceleniz yoksa, hızlı trenle değil, kara tren ile olanı daha zevklidir.
Ankara’dan Kayseri’ye tren ile geldiğim günlerde, Gar’a indiğimde rahmetli babamı hayal ederim hep.
Başında kırmızı şapkası, elinde işaret lambası, önce trene kırmızı yakar.
Tren istasyonda durur, yolcular inerler ve binerler, babam bu arada hareket odasına girer, bir sonraki istasyon ile MORS alfabesi ile haberleşir.
Yolcu treni geleceğini, eğer istasyonlarında yük katarı var veya gelecek ise, istasyonda bekletmelerini söyler.
Sonra tekrar yolcu treninin, lokomatifin yanına çıkar, uzun uzun düdüğü çalarak yolculara trenin kalkmakta olduğunu haber verir, kapılar kapanır, babam, lokomatife “Haretet edebilirsin” anlamını taşıyan yeşil lambayı gösterir.
Lokomatiften önce yoğun bir buhar çıkar, sonra yavaşça hareket ederken, bu kez makinist, başucundaki ipi çekerek uzunca bir düdük öttürür, buhar gücü ile…
Ve yolcu edenler üzgün, giden trenin arkasından baka kalırlar.
Karşılayanlar mı?
Onlar yolcularını aldıklarından ve gar binasının önünde bekleyen faytonlara bindirerek evlerinn yolunu çoktan tuttulardır bile.
Beni pek karşılayan olmazdı, geleceğimden haberleri olmazdı.
İnince trenden, bekleyen faytonlardan birine biner, ağababama gidecek isem yakın, Hacıkılıç Mahallesi, dedem Kahveci Nuh Mehmet Ağa’ya gidecek isem, o biraz uzak istasyona, şimdi yerinde yeller esen adı bile kalmayan Emirağa Mahallesi’ne gitmem gerekirdi.
Mahallemden ayakta kalan Matra çeşmesi ki ayakta zor duruyor, bir de Otmanoğlu camii kaldı, sabah namazından sonra “Sabahlık” öğrenmeye gittiğimiz mahallenin çocukları ile topluca.
Tren ile neredeyse gezmediğimiz hat kalmadı, çok severek seyahat ettik hep.
Yolculuk boyunca trenin hangi istasyonlarda ne kadar duracağını, hangi istasyonlarda lokomatife su alacağını, kömür alacağını bilir, geçecek zamanı sabırla beklerdik.
Ayrıca, gittiğimiz güzergahtaki istasyonları da ezbere bilirdik.
XXX
Hastayım, Ankara’dan çıkmak gibi bir lüksüm de yok ama keşke olsaydı da memleketime tren ile yolculuk edebilseydim.
Belki bir karşılayanım da olurdu, ayaklarımın altına kırmızı halı sermeden de olsa.
Kayseri Garı’na gelişim, haberli…
İnmişim trenden aşağı, ne göreyim, beni bekleyen bir kalabalık.
Ne kalabalığı bu demeye kalmadan “Hoş Geldin Kayseri’mizin en yaşlı köşe yazarlarından biri” yazan pankart ile karşılanıyorum…
XXX
Güldünüz değil mi?
Kayseri’ye gdecek olsam, beni istasyonda karşılayacaklarım çok, kimseye muhtaç değilim.
Kulağıma fısıldar gibi oldular…
“Uçma, sen kimsin ya…”
Haklı vallaha…
Anadolu basını kim ki?