Bartın ve Amasra, bir süre yaşadığım, insanları, tarihi yapısı ve tabiat güzellikleri ile en çok sevdiğim coğrafyalardan birisidir.
Hele Asker suyu mevkiinden geçen eski yoldan giderken bir nokta vardır. Oradan baktığınızda, Amasra bir başka güzel görünür.
Fatih Sultan Mehmet, bu noktaya geldiğinde Amasra’yı panoramik (Geniş açı) açıdan uzun uzun seyrettikten sonra yanındaki lalasına döner ve şöyle der…
“Lala, lala Çeşm-i Cihan bu mola?”
Çeşm-i Cihan, dünyanın gözü, dünyanın değerlisi anlamına geliyor ki, baktığımız yerden gerçekten Amasra’nın görürsünüz muhteşemdir.
Türkiye’nin hemen hemen her yerini gezmiş, görmüş ve birçok noktalarından güzelliklerini seyretmiş biri olarak ifade etmek isterim ki, o kadar çok seyir noktaları var ki gerçekten gezip görmek gerekir.
Şimdi burada saymaya kalksam, sayfalar tutar. Zaten amacım da oraları saymak, anlatmak değil, anlatmak istediğim, ülkemizin hemen her yerindeki güzelliklerin ve tabiat varlıklarının yok edilmesine doğru giden sürece kim dur diyecek?
XXX
Elbette asıl konum bu da değil…
Soru şu: Toplum olarak hayatımıza ne zaman ve hangi noktadan bakar isek Çeşm-i Cihan’ı göreceğiz?
Toplumun ağzında nefesi kokuyor açıktan…
Emekli, asgari ücretli, memur, dar gelirli, ayın sonunu nasıl getireceğini düşünüyor.
Gün geçmiyor ki deve dişi firmalar, konkordato (İflas anlaşması) ilan ediyorlar veya iflas ettikleri açıklanıyor…
Ekonomideki normalleşme (!) süreci, yıllara yayılıyor, daha doğrusu millete öyle anlatılıyor.
Ve bu süreçte öyle gülünç ve ilginç olaylar yaşıyoruz ki, ne diyeceğimizi şaşırıyoruz.
Kendimize oturup etrafımızı seyredeceğimiz, huzur bulacağımız Çeşm-i Cihan mekânlara atmak istiyoruz.
Zigana geçidinin tepesine çıktıktan sonra, aşağı doğru inerken, Hamsiköy’de durup sütlaç yerken sisler içinde kalan denizi seyrederken kendinizi bulmak istemez misiniz?
Ya da Talas’ın üzerinden, yüksek mekânlardaki bağlardan Kayseri’nin gece manzarasını seyretmek?
Elbette hayal ettiğimiz o seyirlik mekânlara ulaşmamız da ayrı bir konu…
Ancak esas sorun, kafalarda, anlayışlarda, yönetme yeteneklerinde…
Bu kadar sıkıntılar çekilirken, SGK’dan bir bilgi alıyoruz.
O da şu: Emeklilere sinema ücretlerinde % 30 indirim uygulanacakmış!
Allah aşkına yeter artık.
İnsanların aklı ile bu kadar da alay edilmez ki…
Emekli, evine ekmek götürme çabasında, SGK, “Sinemaya git, sana yüzde 30 indirim sağladım” diyor…
Sen sinemadan yüzde otuz indirim sağlayacağına, ilaç fiyatlarındaki katkı paylarını tümden kaldırdım, ilaçlar emekliye bundan böyle tümden bedava desene.
İşine gelmiyor değil mi?
Hastayım, hasta, anla bunu biraz.
Günde 18 adet ilaç alıyorum ve kanser tedavisi görüyorum.
Yetmiyor, iflas eden şirkette imza yetkilisi olma suçum ile emekli maaşımda haciz var, Allah’tan reva mı? O kadar borç, cücük kadar maaştan keseceğin miktar ile kapanır mı?
Aslında burada söz ettiğim kendim değilim, anlattıklarımı yaşayan bu ülkede o kadar çok insan var ki, dertlerini anlatacak yer bulamıyorlar.
Beddua etmiyoruz…
İnşallah bir gün siz de bize benzersiniz de demiyoruz.
Sadece Allah’a güveniyor ve O’na havale ediyoruz…
Bir gün bize de rast gelir, ona sorarız…
“Lala, lala, Çeşm-i Cihan bu mola?”