Bu sene de bittiğinde, Muğla’da Muğla Postası’nda başladığım köşe yazısı serüvenim, tam 60 yılını geride bırakmış olacak.
Özellikle siyaset ve spor olmak üzere aklımın erdiği, bilgim dâhilinde olan her konuda yazmaya çalıştım…
Tefine de vurdum, kasnağına da…
Beğenilen yazılarım da oldu, beğenilmeyen de…
Hepsini “Kitap” diye toplasam, birkaç tuğla kalınlığında kitap eder.
Yazılarıma, ders aldığım tenkitler, uyarılar da oldu, abuk sabuk mesajlar da…
Hani “Müşteri daima haklıdır” gibisinden hepsini de aldık kabul ettik.
Ama bir çeşit yazı var ki, yazması da zor, anlatması da…
Yazarken içiniz acır, anlatırken hayallere dalarsınız.
İşte o yazıların konusu, sevdiklerinizi kaybettiğiniz gün yazılanlardır.
XXX
Mehmet Özdemir…
Kendisini 1984 yılında Kayseri Belediye Meclisi olduğumuz yıllardan beri tanıyorum.
Adamın da hasıdır, delikanlılığının da hasıdır, ülkücülüğün de hasıdır, savunucusudur. Ama şimdiki MHP ile aynı siyasi görüş düzeyinde olmadığını bir görüşmemizde ifade etmişti.
Öte yandan Kayseri’ye şu veya bu şekilde katkısı olan değerli dost, arkadaş, dahası kardeşimiz idi.
Yitirdik…
Ebedi âleme yolculadılar, ben katılamadım Ankara’dan…
Hiç kimseye bilerek bir kötülük ettiğine sanmam. İyiliği, dostluğu olmuştur, ama kötülüğü asla…
Elbette bir gün hepimiz de orada buluşacağız, kuşkusuz.
Ama erken gidişler içimizi sızlatıyor…
Mehmet Özdemir’in ani gidişi de içimizi sızlatan ölümlerden biri oldu.
İfade ettiklerine göre, ani bir kalp krizi aldı götürdü aramızdan.
Elbette ateş düştüğü yeri yakar…
Buradan oğlu İbrahim Özdemir’e ve onun aracılığı ile tüm aile fertlerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Ruhu şad, mekânı cennet, Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Bu satırlardan sonra aklıma başka bir şey gelmiyor yazacak.