Devlet içindeki görevlilerin temel görevleri, devlet adına topluma hizmet etmek ve hizmeti yerine getirirken de yasalara uymaktır.
Görevlerini ifa ederken, hiç kimsenin “Tensiplerine” ya da “Liderliklerine” ihtiyaçları yoktur.
Neden?
Çünkü görevleri yasalar ile belirlenmiş ve sınırlandırılmıştır.
Görev alınır, yasalara uygun ise uygulanır, değilse reddedilir. Israr olursa yazılı emir istenir, öyle uygulanır. Hatta yazılı emre rağmen uygulamazsa devlet memuru, sorumlu tutulamaz.
Ancak devlet içinde, daha doğrusu yönetim içinde yeni ve anlamsız ifadelere şahit oluyoruz.
Örneğin görevden istifa etmek…
İstifa, tek taraflı bir eylem ve irade beyanıdır. Kişi istifa eder, eğer karşı taraf ikna edememiş ise, istifasını kabul etmek zorundadır.
Resmi Gazetede okuduğumuz gibi, “Görevden affını istemek” gibi bir uygulama söz konusu değildir.
Sanırım “Affını istemek” değil de “İstifa etmek” sanki yönetime başkaldırı gibi algılanıyor ki, söylem ve eylemin adı değiştirildi.
Başlığa dönersek…
Duyarız çoğunlukla…
Bir görevin yerine getirilmesi anlatılırken, cümlenin bir yerine mutlaka şu iki kelimeden biri iliştiriliyor…
“Tensipleriyle” veya “Liderliğinde…”
Oysa devletin görevlilerine görev verilir, yerine getirmesi istenir.
Görevi alan da yasalar içinde o görevi yapar ve görevi verene bilgi verir.
Şimdi soracaksınız; “Neden taktın kafaya? Sana ne…”
Bir bakıma haklısınız ancak bu tür davranışlar, insanları toplum içinde “Özgür birey” olmaktan uzaklaştırır, “Güdülen tebaa” galine getirir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları olarak bizler “Tebaa” olmaktan çıkalı çok oldu.
XXX
Gelelim esas gündemimize, ekonomi…
Özgür birey olsak da, hazineye “Vergi” olarak verdiğimiz ve devlet hazinesinde toplandığına inandığımız paraların, nerelere ve ne amaçla harcandığını bilemiyoruz.
O hazineden işçiye yani asgari ücretliye, emekliye yılın ikinci yarısında da yaralara merhem olacak bir miktarın eklenmeyeceğini artık biliyoruz.
Ancak devlet, hazineye gelir temin etmek amacı ile bu kesimin üzerine inanılmaz yükler yüklediğine de tanıklık ediyoruz.
Ancak günlerden beri savunduğumuz gibi, bu eğilim, ekonomi için çıkış noktası değildir.
Dahası, ekonomiyi daha da çıkmaza sokacak tarzda bir uygulamadır.
Bu uygulamaya nasıl “Düzeltiyoruz” diyebiliyorlar, anlayabilmiş değilim.
Çok net ifade etmek isterim ki…
Öküzü bir kenara koyar, ineği çifte koşarsan, hem güçten kaybedersin hem de süt kaybedersin…
Demek o ki, bu yükün altından nasıl kalkacak emekli, dar gelirli, küçük esnaf, işçi, memur?
Hep beraber düşünme vakti gelmedi mi?
Hadi, başlayın düşünmeye…