“Delik deşik olduk” dedim ya, delik deşik olan yüreğimiz.
Birine beddua edeceksen, “Yüreğin delik deşik olsun” demek gerekir ama, beddua da iyi bir şey değil…
Hayır, benim de beddua etmek gibi bir niyetim tok
Ben, kalemimle ederim, çimdik atarım, doğrudan yazarım…
Buradaki konu, Türkiye’nin vatan topraklarının dört bir yanında, fayda-zarar, verimli-verimsiz hesabı yapılmadan, kaygısı güdülmeden ülke topraklarının yabancı madencilerine tahsis edilmesidir.
Mutlaka ki toprak altı zenginlikleri vardır.
Ülkemiz, geniş topraklara sahiptir ve her bir santimetre karesinde de maden olabileceği varsayımını yok sayamayız.
Ne var ki bu alanlara “Ruhsat” verilirken, başta çevre bilinci olmak üzere, tarım ve doğa ile, çıkarılacak madenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hazinesine ne gibi katkıda bulunacağı dikkate alınmak zorundadır.
Örneğin, ormanları yok ederek, toprak yüzeyinde maden aranmasında fayda-zarar hesabı daha dikkatli yapılmalıdır.
Yine tarım alanlarında yüzeyden maden aranacaksa, yine çevre ve tarımdan elde edilecek gelir ile tarımsal üretim yapan köylülerimizin çıkarları düşünülmelidir.
Dahası, akarsular korunmalı, maden aranacak bölgelerin zemin ve jeolojik yapıları dikkate alınmalıdır.
Zeytin ağaçları, madene feda edilmemelidir…
Hayvancılığın vazgeçilmezi olan meralar, asla gözden çıkarılmamalıdır.
Kimyasallar ile maden arama sahalarına dikkat edilmeli, çevre faktörleri mutlaka ve kesinlikle dikkate alınmalıdır. Su kaynaklarından uzak olmalıdır.
Özetle söylersek, başta da ifade ettiğim gibi; fayda-zarar, verimli-verimsiz ve çevre faktörleri dikkate alınmalı, diğer yandan gelirlerinden ülke hazinesine katkısı doğru hesaplanmalıdır.
Ülkenin toprakaltı zenginliklerinin özellikle yabancı şirketlere peşkeş çekilmesinin doğru olmadığı bilinmelidir.
XXX
Diğer yandan…
Maden işletmeciliği, öyle sanıldığı gibi “Kaz-çıkart-sat” gibi basit bir iş değildir.
Ülkemizdeki birçok maden işletmelerinde yaşadığımız MADEN KAZALARI, canımızı yakmakta, sorumluları bulunmamakta ve yazıma da başlık yaptığım gibi…
“Delik deşik ederim, sonra da olduğu gibi bırakır giderim” anlayışı ile yapılmaktadır.
Denetimsizlik almış başını gitmiştir.
İnsan hayatı, maden işletmelerine hiçe sayılmaktadır.
Ölümlü kazalar peş peşe geldiği gibi, sorumluları da olay zaman içerisine yayılarak unutturulmak istenmektedir.
Bunlar kabul edilebilir değildir…
Zaten kabul etmiyoruz da elimizden bir şey gelmiyor…
Neden?
Çünkü ülkemizde, toplu hareket ile tepki göstermek gibi bir geleneğimiz ne yazık ki yok.
Bir takım duyarlı insan ile de işlerin düzelmesi, tepkilerin etkili olmasını beklemek de faydasız bekleyiştir…
Ne yazık ki biz yazdık, yine biz yazdığımızla kalacağız.