Zaman zaman ifade ettiğim gibi, babamın memuriyeti nedeniyle 1950 yılında görev yeri olan Aydın’a gitmek suretiyle Kayseri’den ayrıldım.
Eğer olanaklar elverişli olur ise babamın yıllık yaz tatillerinde Kayseri’ye geldim.
Bu gelişlerimizde de ya dedem Kahveci Nuh Mehmet Ağa’nın Kergâh’daki bağında, ya da Ağa Babam Arabacı Mustafa Emmi’nin Akkaya’daki bağında vakit geçiriyorduk.
Gelmişken de Eşek (Yukarı) Meydanı’ndaki babamın dayısı, Şıh İbrahim Dayı’nın (Bekâr Ustaların babası) bağına misafirliğe gider, rahmetli Fadime Ana’nın misafiri olurduk.
Ama bu tarihlerde iki bağ sezonu Kayseri’de kaldık ve o günlerin bağcılığını yaşadım.
XXX
Eğer evde okula giden bebeler yok ise Kayseri’de bağ keyfini sürmek için Nisan veya Mayıs ayının başında bağa göçülür ki, bu göçenlerin arasında Ağa Babam (Dedem) Arabacı Mustafa emmi de var.
Bağ mevsiminde kullandığı tek atlı Faytonu ki kendisi yapmıştır, bağ mevsiminde de yağız bir at alınır ve sabah şee’re, akşam da bağ’a onunla gidilir gelinir idi.
Sabah gittiğini çok görmezdik, uyuyor olurduk. Ama akşam, ikindi namazından sonra geleceğini bildiğimiz için “Gedik”de yolunu gözler, orada arabasına biner eve gelirdik. Sonra at, arabadan ayrılır, teri soğusun diye gezdirilir ve yerine bağlanarak önüne de yemi konulur.
XXX
Kergâh’ın uygulamaları ise farklıdır…
Mahalleli, hemen hemen aynı hafta içinde bağa göçmeye özen gösterir.
Bağa gidecek eşyalar hazırlanır, evdeki bağa gidemeyecek kıymetli eşyalar sandığa konulur, mahallenin en emniyetli evinin bir odasını bütün mahallelimin sandıkları üst üste istif edilir. Bizim mahallenin en emniyetli evi, Nebi Çavuşların Memed Emmi’nin evi idi.
Sonra eşyalar bir at arabasına yüklenir, çocuklar kâh arabada kâh kucakta, büyükler yayan, bağa gidilir. Unutulmaması gerek şey, gazyağı, lüks lambası, fener ve idare lambasıdır. İdare lambası, ocak başında kullanılır genellikle. Lüks veya fener ise, akşam yatana kadar “Ötme”de kullanılır.
Yatma vakti gelince yataklar yere serilir, yıldızlar seyredilerek yün yatak ve yorgan altında sabah edilir.
XXX
Bağ evinde temizlik zaten gün evvelinden yapılmıştır.
Yerleştikten sonra artık bağda yaşam başlamıştır. Erkekler sabah namazından sonra at, eşek, katır gibi binek hayvanları, varlıklı ilseler tek atlı fayton, ya da semtin kamyonları ile şehire, işlerinin başına gelirler.
O dönemde iş merkezi, kapalı çarşı ve civarıdır.
Dükkânını dua ile açan, hemen eline süpürgesini alır, dükkânın önünü süpürür, sular, tertemiz hale getirip müşteri beklemeye başlar.
Genellikle aynı grup esnaf bir arada bulunur. Zaten kapalı çarşı ile diğer merkezlerde de aynı şekilde benzer iş kolları yan yanadır.
Müşteri gelir, alışverişini yapar.
İkinci müşterisi geldiğinde; “Ben siftah ettim, yan komşudan alın” diyerek komşusuna yönlendirir. Bu tavır, esnaf arasında yardımlaşma ve dayanışma tavrıdır. Ben başka bir yerde görmedim.
Öğle vakti gelmiştir veya esnaftan birisi, iş için bir yere gidecektir. Dükkânının önüne ya bir perde çeker ya da bir sandalye koyar, komşusuna da “Ben hemen geliyorum, bakar ol” der gider. Yani, kilit milit yoktur, güven vardır.
İkindi olmuştur…
Artık yavaş yavaş toparlanılır, dışarıdaki mallar içeri alınır, dükkân kapatılır, bağa gitmek üzer ya evdeki binek hayvanını almaya gidilir ya da abonesi olduğu kamyonun yanına gidilir.
Kamyondaki yol boyu muhabbete doyum olmaz.
Aslında o muhabbetin güzelliğini anlatmaya da bugün kelimeler yetmez.
Durulacak yerler bellidir.
O durakların adı da vardır ve çoğunlukla “Gedik” denir ama önünde bir de semt adı vardır. Örneğin Amcamların bağının gediği “Tollu gedik” olarak bilinir ve halen de öyle bilinir.
Hayvanlarla gidip gelenler ise, guruplar halinde ve yine bir muhabbetle toprak yolda bağlarının gediğine kadar gider ve oradan yol arkadaşlarına, komşularına iyi dileklerde bulunarak ayrılırlar.
Buradaki en güzel anılarımız, biz çocukların o saatlerde bağa gelecek olan büyüklerimizi yolda bekleyişimizdir.
Kamyonla gelmiş ise, hemen ekindeki heybesi alınır, sırtlanır ya da hayvanın yularında tutulup eve kadar götürülür.
Akşam yemeği genellikle hava kararmadan yenilir…
XXX
Peki ya kadınlar ne yapar o koca günde?
Onların da işi çoktur aslında.
Sabah eşlerini yolcu ettikten sonra ev toparlanır, etraf temizlenir, o gün ne yemek yapılacak ise, tencereye konulup, ocağın üzerine yerleştirilir. Üzeri de güzelce “Tandır Çulu” ile örtülür.
Bu arada bağdan bağa sesler gelmeye başlar.
“Hatce yinge gıııı… Sabah gaflesinde Ayşaladayık, haberin olsuuuun…”
Sabah gaflesi, bağdaki işlerin bitme saati ile başlar ikindi namazına yakın sürer. Çok bi ikram yoktur, herkes elinin işini alır gelir, sohbet edilir, yaşlılar konuşur, gençler ve taze gelinler dinler, hizmet ederler.
Benzer seslenişlerle ikindi namazı sonrası ile artık erkeklerin bağa dönecekleri vakit arasında tekrar bu kez başka evde toplanılır.
Yemek hazırlıkları yapılır, ocaktaki yemek, uzun süreli, odun ateşinde piştiği için daha bir lezzetli olur.
XXX
Bir de bağcılığın Pazar günü vardır.
Erkekler bağda olduğu için, kadınlar da evlerindedir ama…
Bu kez erkekler, bir bağa davet edilir.
Bu davet farklıdır, yemeklidir.
Öğlen yemek saati ile başlar, ikindi namazı cemaat halinde kılınır, sohbet muhteşemdir. Burada da gençler hizmet etmek için hep aralarda dolaşır, ya da uç tarafta bir yerde dizlerin üzerine çöküp, söze karışmadan dinlerler. Gurup oluşturmak, aralarında konuşmak ayıptandır.
Akşamları ise sohbet, aile arasında veya başka bağlardan gelen yakınlar ile olur…
XXX
Benim yaşadıklarım ve aklımda kalan kadarıyla bağcılık böyle…
Ağa Babam tarafında da aynı olmakla birlikte bazı farlılıklar vardı. Örneğin, hayattaki kumlar her gün elenir, parmakla çizilir, o çizgiden içeri dedem bağa gelene kadar asla geçilmez.
Eğer mantı pişecekse o gün, mutlaka ve mutlaka bir kaşığa 40 adetten fazla girmesi zorunludur. Yoksa tepsisi ile birlikte bağın içine fırlatılır, “Götürün bunu da bağ duvarına helik diye dökün” derdi…
Zaten Kayseri’de bir kaşığa kırk mantı, dedemin evinden çıkmadır. Rahmetlik anacığım da TRT’de Atilla İçli’nin yaptığı programda yaptı, bir kaşığa 194 adet sığdıydı…
Dur, hemen çömçe miydi, kepçe miydi deme. Normal bildiğin yemek kaşığı, TRT arşivinde de kaydı var.
Anacığımın o mantısını yiyenlerden kaç kişi kaldı?
XXX
Anılar bugünlük bu kadar…