Soru, çok basit…
Hangi yoldayız?
Gidişimiz nereye?
Kim götürüyor?
Kimler gidiyor?
Kimler duruyor?
XXX
Uzaya çıkan ilk yolcu, uzaydan baksa, bütün bu soruların cevabını, harita önünde durur gibi görür ve cevaplaya bilir mi?
Bilmem cevaplayabilir mi?
Ancak bizim cevap verme sınırımız kalmadı artık.
Soruları çok olan, ancak cevapları yok olan bir yazı yazdım size bugün.
Kısacık, uzatmadan, dağıtmadan…
Okuyun okuyun düşünün diye
Hangi yoldayız biz/bizler?
Düşünün… Düşünün… Düşünün ki…
Geç kalmış olmayalım.
XXX
UÇURUMA DOĞRU YÜRÜYEN ADAM…
Size bir hikâye anlatayım mı?
Hadi anlatayım…
İnsanlar, uçurumun kenarına dizilmişler, denizin dalgalarına, gökyüzünün maviliğine ve o muhteşem güzelliği seyrediyorlarmış.
Çünkü o manzara, onları vatanının güzellikleriymiş, seyre değer miş.
Adamın biri, burnu havada ve burnu dikine, gözünün önüne bakmadan, sert adımlarla uçuruma doğru yürüyormuş.
Birisi bakmış ki, adamın gidişi gidiş değil, önüne ardına bakmadan yürüyor, birazdan uçurumdan aşağı düşecek ve aşağıdaki kayalar ve azgın dalgalar, ölümüne neden olacak.
Birisi seslenmiş ardından…
“Dikkat et ilerisi uçurum, düşersen ölürsün” demiş.
Adam hiç oralı bile değil, bir başkası önüne geçmiş; “Kardeşşşş… İlerisi uçurum düşersen ölürsün diyoruz duymadın mı?” demiş.
Adam ona da cevap vermemiş, burnu dikine, sert adımlarla yürümeye devam etmiş.
Herkes endişe içinde, dikkatle seyrediyorlar, “Dur bakalım n’olacak” diye.
Adam tam uçurumun kenarına yaklaşırken, orada oturan bir kişi ayağa kalkmış, iri yapılı, güçlü,
Çarptı mı, şeytan çarptı sanırsın adeta.
Adamın önüne dikilmiş…
Eeee. So’na no’lmuş mu?
Adam, burnu dikine geliyor, öteki bekliyor ki yamacına kadar gelsin.
E, biz de bekliyoruz herkes gibi, hikâye nasıl bitecek…