Öyle çıkıp da desteksiz sallamayacaksın.
Önce Arapça öğreneceksin, sonra okuduğunu iyi anlayacaksın ki, laf ettiğin zaman “Doğru söylüyor” desinler…
Çeşitli cemaat ve tarikatların dümen suyuna girip “Din budur” demeyeceksin…
Çeşitli sapkınlardan akıl alıp, Laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinde laflarına dikkat edeceksin.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Türkiye’de gençlerin evlenme yaşlarını yukarıya doğru çekilmiş olması, onların suçu değil, dön bir kendine bak.
Bak bakalım bugünün ekonomik koşulları altında henüz ekmeğini eline alamamış bir genç nasıl evlenecek?
Gençlere “Vakit geçirmeyin” ederken geçimlerini sen mi sağlayacaksın.
Gelelim “Örtünme” faslına.
Uydurma, kuranda örtünmeyi, “Mumyalanmış gibi sarının” diye bir ayet yok. Var da biz bilmiyorsak, ya da sana yeni bir vahiy geldiyse, onu bilelim.
Ahzab Suresi, 59. Ayet: “Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. görünen kısımlar müstesna, zînetlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar.”
Haa… Bu ayete uygun olmayacak şekilde cıbıldak gezen kadınlar yok mu?
Tamam da sana ne…
XXX
Değerli okurlar…
Aslında bu ve benzer konuların, “Yetkili” diye bir kişinin ağzına bırakmak, doğru değil.
Konuların geniş kapsamlı ilahiyatçılar arasında tartışılması ve bir karar verilmesi gerekmektedir.
Belki de benim de şu an yaptığım gibi, her kafadan bir laf çıkıyor, bunların tartışılarak toparlanması ve topluma ortak akıl yoluyla açıklanması zorunludur.
Yukarıda örtünmeyi emreden ve nasıl örtünüleceğini de açıkça belirten ayetten benim anladığım, kadınların mumyalanmış gibi bezlere sarılması değildir.
Bir de ibadet sırasında kadın erkek bir arada ibadet ederken, kadınları ayrıştırmak neyin nesi?
“Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre kadınla erkeğin yan yana durup namaz kılması, iki tarafın da namazını bozmaz.
Bu durumda hac mevsiminde Hanefî mezhebine bağlı bulunan kadın ve erkekler ayrı ayrı yerlerde namaz kılma imkânı bulamadıkları takdirde, bu konuda sözü edilen içtihatlara uyarak namazlarını kılabilirler.” (Alıntı)
Benim, bizim, din konusunda bir yanlışımız var ise, bu yanlışları düzeltmek ve doğrusunu bizlere anlatmak görevi, hiç kuşku yok ki, ilahiyatçıların en önde gelen görevleridir. Önce onların susup oturmamaları gerekir.
Dahası, kurulacak geniş çaplı bir kurul tarafında bu konuların tarikatlar ve cemaatlere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu bilmeleri gerekir.
Dini aslına uygun değil de kendi anlayışlarına göre anlatanlara fırsat verilmemelidir.
Ben de olsam, hiç kimse desteksiz sallamamalıdır.