Yazıma, “Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlamak geçti içimden.
Ama “Masal anlatma” diyeceğiniz tutarsa diye vazgeçtim.
Oysa spor tarihinin geçmişine doğru yolculuk etsek, sizin de ilginizi çekerdi.
Örneğin, yazımın başlığındaki sözleri hatırlıyor musunuz?
Çoklu televizyon kanalları başladığında…
Maçlardan sonra tv kanallarında maçların yorumları yapılırdı, bütün ilginç pozisyonlar da yorumcuların elinde olurdu.
İşte o günlerden bir repliktir başlık…
Erman Toroğlu, Ahmet Çakar gibi deneyimli hakemler, yorumcu olarak katılırdı ve pozisyonları tek tek inceler, hakemlerin nerede ne hata yaptıklarını anlatılardı.
İşte o anlarda Erman Toroğlu, “Oynat bakalım Uğur’cuğum” diyerek, pozisyonların ekrana taşınmasını sağlardı.
Tekrar tekrar izlenir, çoğu kez de hakemlerin verdiği kararların doğru olduğu ortaya çıkardı. Şimdiki “VAR” hakemlerinin işini, onlar maçlardan sonra yaparlardı.
Paralı kanallar çıktı, maç görüntülerini kanallara satıyorlar, elbette alan olursa, çünkü çok yüksek fiyatla ihaleyi aldıkları için, onlar da anasının nikâhını istiyor ve televizyonlarda pozisyonların tekrarını izleyemiyoruz.
Hatta o kadar yüksek abonelik ücreti istiyorlar ki, kimsenin bugünün şartları altında gücü de yetmiyor.
Burada kısa bir araya girerek söylemek istiyorum…
Futbol oyunu, gerek kulüpler açısından gerekse oyuncular açısından parasal olarak dayanılmaz boyutlara ulaştığı için, futbol da futbol olmaktan çıktı, ticari bir meta haline geldi…
XXX
Gelelim futbol, ya da şöyle diyelim, spordaki daha vahim duruma…
Hani bir atasözümüz var, “İmam yellenirse” diye başlar.
Her şeyde, her yerde şiddetin giderek artığı ve cezaların yetersizliği veya hukukun işlemediğine baktığımızda, şiddet kaçınılmaz olmaz mı?
Altı spor, üstü spor, ne var bu kadar şiddete?
Soru bu ise, hemen cevap vereyim, çünkü spor, artık ticari iç oldu.
Maçı kazanırsan para var, kaybedersen, para yok.
Bilindiği gibi bazı kulüpler şirketleşti ve para kazanmak zorundalar. Bu şekilde devam ederse, hiçbir alanda şiddeti önlemenin kolayı maalesef yok…
XXX
Başka bir önemli konu daha…
Spor yöneticiliği, öyle sanıldığı gibi kolay bir iş değil, parası olanın da yapacağı bir iş hiç değil.
Yönetici, kulübü yönetme becerisine sahip olurken, oyunu teknik kadroya bırakmalı, gerektiği yerde hesap sorabilecek bilgi ve beceriye gösterebilmeli.
Kulüp yöneticileri, olur olmaz konuşmamalı, ağır durup batman dövmesini bilmeli.
Biri çıktı yumruk attı…
Rizespor başkanı hangi maçtan sonra bilmem ama hakeme yönelik olarak “Tabancam olsaydı, çekip vururdum” diyebildi ama ona hiçbir şey olmadı.
Yönetim, yönetmeyi bilenlerin, takımlar da oynatmayı bilenlerin elinde olmak zorunda ve işleri ve görevleri de birbirine karıştırmamak gerekir.
Peki, şiddet nasıl bitecek?
Suç ve ceza, yeterli, eşit ve hukukun terazisi içinde bağımsız olursa belki…
Önünüzdeki süreçte yumruk atan kulüp başkanına, yargı tarafından nasıl bir ceza verileceğini merakla bekleyeceğiz.
Çünkü TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi, o başkan için “Çok iyi tanırım, öyle bir şey yapacak kişi değildi, sağlık sorunu mu var acaba?” dedi…
Ayrıca o kişi, iki dönem milletvekilliği yapmış birisi…
Takip edip göreceğiz, ancak sporda da şiddetin önlenmesi için güvenliğin “Özel Güvenlik Teşkilatına” bırakılması çok büyük hata, her ne kadar UEFA öyle istese de.
Her ülke, bu isteğe uymuyor çünkü…
Ve böylelikle, sporda şiddet konusunu bu yazı ile noktalıyoruz.