Bazen ağzımızdan “Şaşkaloz” diye bir sözcük çıkar, söyleriz de pek çoğumuz ne dediğimizi de bilmez…
YDK sözlüklerinde “Şaşkın” karşılığında bir söz olarak veriyor. Ya da “Şaşı” demek oluyor.
Demek oluyor ki, hakaret olan bir söz değil, şaşkın veya şaşı kelimelerini kullanabiliriz…
İlk Milli Eğitim Bakanımız Rıza Nur ve bugün görevdeki bakanı da tam 65. bakan…
Gelmek istediğim, daha doğrusu yorumlamak istediğim sonuç, “Milli Eğitim” sisteminde tam bir “Şaşkaloz” halindeyiz.
Basın haberlerine göre…
“Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) üç yılda bir hazırladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2015 sonuçları dün açıklandı.
Türkiye, PISA 2012'ye göre ortalama 7 sıra düşerken, en çok kayıp ise okuma ve fen bilimlerinde meydana geldi. Türkiye, 70 ülke arasında fen bilimlerinde 52, matematikte 49, okumada da 50'inci sırada yer aldı.”
Yani neymiş?
Eğitimde hep geriye doğru bir gidiş var.
Şaşırıyor muyuz?
Ben şaşırmıyorum, çünkü eğitici, aile ve öğrenci, ülkeyi elbirliği ile bu duruma düşürdü.
Eğitim sistemimizdeki sürekli değişiklikler…
Velilerin, okula ve öğretmene karşı davranışları…
Öğrencilerin, öğrenmek dışında okulda yaptıkları her şey, bizi bugünlere getirdi.
XXX
Bana “Eski kafalısın” diyebilirsiniz, anlarım.
Ama sizin beni anlayabileceğinizi pek sanmıyorum…
Eski eğitin sisteminde ilkokul 5 sene idi, bir öğretmen, birinci sınıftan çocukları alır, beşinci sınıfta ilkokuldan mezun ederdi.
Ortaokul ve lise 3’er yıl idi, bilgi öğrencinin kafasına iyice sokulurdu.
Üniversite sınavına giren öğrencilerin büyük bir bölümü üniversiteye girerdi.
Ama bugünkü gibi her ilde işlevsiz üniversite yoktu.
Meslek okulları vardı…
Eğitim programları, teorik derslerin yanında, uygulamalı eğitim daha ön plana çıkardı ve buradan mezun olan çocuklar, üniversiteyi kazanamasa bile, ellerinde bir meslekleri mutlaka olur, işsiz kalmazlardı.
Bugünkü gibi, diplomalı işsizler ordusu yaratılmamıştı.
XXX
Diğer yandan okullarda sevecen disiplinli bir sistem vardı…
İlkokulda tek tip giyim, ortaokul ve lisede ise, tertipli ve düzenli bir giyim vardı.
Herkes kravatını adam gibi takardı. Bugünün bebeleri gibi yaka bağır bir yanda, laf olsun diye takılan kravat filan yoktu…
Öğrencilerin derslerde disiplinsiz hareketlerine öğretmenler asla izin vermezdi…
Sınıf kapısının arkasında tek ayaküstünde durmakla başlayan çeşitli cezalar verilirdi de öğrenci velileri “Vay sen benim bebeme nasıl böle davranırsın” diye okul idaresinin veya öğretmenin karşısına olur olmaz çıkmazdı.
Hatta okula yazdırılırken veya çıraklığa verilirken, öğretmenine veya ustasına “eti senin kemiği benim” diye çocuklar eğitmenlerine emanet edilirdi.
Öğretmeninin “Aç avcunu” diyerek eline dört cetvel darbesi vurması, öyle büyütülecek bir şey değildi.
Öğretmen, öğrencinin her hareketini sineye çekecekse, öyle eğitim olmaz…
Haa… “Okullarda şiddet n’olacak” derseniz, işin o kısmı da öğrenci ailesinin ev eğitimindeki eksikliğin sonucu derim ben…
Şiddet gören çocukların, önce ailesini araştırmak gerekir bence…
XXX
Şimdi gidin okul önlerine, öğrencileri bir izleyin bakalım, ne göreceksiniz…
Başta disiplinsizlik olmak üzere her türlü uyumsuzluk diz boyu. Ellerde birer akıllı telefon, akıllarını alıyor elbette.
XXX
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum…
Okuyabilen okutulur, olmazsa zanaat verilirdi eskiden.
Liseden mezun olabilenler ise, ya bir meslek sahibidirler ya da üniversite eğitimini tamamlayabilecek bilgi seviyesindedirler.
Şimdi?
Okuduklarını anlamıyorlarmış…
Bu eğitim sistemi ile ileride okumayı da bırakacaklar zaten…
Diyeceğim o ki, eğitimde “Şaşkaloz” durumundan hemen çıkmamız gerekir ama nasıl?
İşte bütün mesele bu ya…