Bazı yasaklar var ki adamın başına iş açar.
Sonuçları ağır olur.
Bu yasaklarla ilgili örnekler vermek isterim, ancak hikaye olduğu ve doğruluğu bilinmediğinden yanlış örnek olmasını istemem.
Ben, kendi yaşadığım “Yasaktan” söz etmek istiyorum.
XXX
Ben, askerliğimi 1966-1969 yılları arasında 24 ay Mamak Muhabere Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı’nda yaptım. Askerliğimin bitmesine de yaklaşık altı ay kalmıştı, yani benden kıdemli bir üst tertip vardı.
O sıralarda, barakalardan yeni yapılan Telsiz Alayı binasına taşınmıştık.
Eskiden telörgü nöbetini muhafız bölük komutanlığının bünyesinde yapılırdı ama biz yeni binaya taşınınca, binaya yakın bir kısmını alay sorumluluğuna verdiler.
Nöbet sırası bizim bölüğe gelmişti.
Sorumluluk bölgemizde, o dönem “Alarm kapısı” denilen bir çıkış kapısı var. Bu kapıdan Muhabere okulunun çöplerini taşıyan araçlar çıkar, kapının anahtarı da onlarda idi.
Ancak bize verilen emir, bu kapıdan asla ve asla başka giriş çıkış yapılmayacaktı. Yani yasaktı.
Nöbet sırasının bölüğümüzde olduğu günlerden bir gün, nöbetçi çavuşun görevini yürütüyordum ki, yazıhaneye telaşla arkadaşlar geldi, “Koş oğlum koş, Alarm kapısında olay var, yetiş” dediler…
Gelen olmuş, nöbetçi ne yapacağını bilmiyor, çocuk donmuş kalmış, neredeyse bayılacak.
Eh, az daha ben de bayılacaktım, çünkü kapıya dayanan kişi, zamanın Genelkurbnay Başkanı rahmetli Cemal Tural idi.
Cemal Tural, Ankara birliklerinin her hangi birinde çat kapı bulunan birisiydi, bunu biliyorduk ama Alarm kapısında ne işi var ki?
Hemen kendimi toparladım, çakı gibi bir selam, bir şeyler söyledim ama ne söylediğimi bile bilemez haldeyim, sadece sonunu hatırlıyorum…
“Emret komutanım…”
Cevap çok kesin; “Kapıyı aç gireceğim…”
Olmaz ki abi, kapının anahtarı bizde değil bir, ikincisi ise yasak da bu nasıl söylenecek Paşa’ya?
“Anahtar yok” desem, belki de “Git getir” diyecek.
Bütün ceasaretimi üzerine topladım, deli damarlarımı de işletmeye aldım ve cevabı verdim.
“Bu kapıdan giriş yasak komutanım, sizi C kapısına yönlendirelim…”
Şöyle setçe bir bakış attı ki zaten bakışları hep sertti Paşa’nın, döndü arabasına bindi gitti.
Tamam savuşturduk da sonu nereye varacak, karşımdaki kişi Genel Kurmay Başkanı Cemal Tual…
Yazıhaneye dönerken, Bölük Komutanı’nın yanına uğradım, olayı anlattım. O da sadece “Tamam” dedi çok da aldırış etmedi.…
Yazıhaneye giderken bir de baktım ki Paşa, alay binasının ana kapısından içeri giriyor. Bu kez yandık diye düşündüm.
Yazıhanede tir tir titriyorum, n’olacak acaba diye…
Bi şey olmadı ama o gece hiç uyuyamadım.
Ertesi gün Alay Komutanlığı’nda bölüğe bir yazı geldi. Elbette Bölük yazıcısı olmam nedeniyle yazı, ilk olarak benim elime geçiyor.
Dünden kalan korku ile “Ne yazıyor” merakıma rağmen bir süre yazıyı okuyamadım. Sonra baktım ki o günkü nönetçi er ile bana “Bir hafta mükafat izni” verilmiş…
Yazıyı koşarak bölük komutanına götürdüm.
Yazıyı okudu, “Bu ne izni yaa..” dedi, “Er daha yemin etmemiş, sen de bir yere gidemezsin bu kadar işin arasında, kaldır yazıyı arşive” dedi, olay bitti…
XXX
Gelelim asıl meseleye…
Sosyal paylaşım kanalları bu ara yasaklandı.
Yasaklardan birçok insan olumsuz olarak etkilendi.
Yasağın neden getirildiğinin mantıklı bir açıklaması da yok. Aslında var da bana göre yok.
Ben sadece şunu hatırlatmak isterim…
Bazı yasaklar var ki “Yasak hemşerim” diye cümle kurarsan başına iş açarsın. Bazı yasaklar var ki, uygularsın, ödül alırsın.
Cezası da ağır olur, ödülü ise kullanamazsan da kıymetlidir.
Sosyal medya yasakları hangisine giriyor?