Aslında amacım, siyasi partiler üzerine yazmak değil, ancak giderek yazımın oraya doğru evirile bileceğini düşünüyorum.
Ben, bir şeyi kutlamak için düzenlenen eğlence partilerinden söz edeceğim ama…
Mahallenin gıranları dek durmuyorlar ki, ucu siyasete varıp dayanıyor, üzgünüm…
Gelelim konuya…
İnsan hayatı sürecinde iki kelime çok önemlidir.
Yanlış doğrultuda kullanıldığında insanın başına iş açar.
Bu kelimelerden birisi “DİL”, ötekisi ise “DİN” kullanımıdır.
Bir de toplumun bir bölümünün dizi filmlerinde görerek, örf ve geleneklerimizi değiştirme çabalarıdır.
Nasıl mı?
Erkekler, çocuklar, gelen misafirler, sokak ayakkabıları ile eve dalıyorlar. Kadınlar yatmak dışında evde yüksek topuklu ayakkabılar ile geziyorlar. Bunlara film gereği diyecek olsak da, toplumu etkilemesi açısından son derece yanlış görüntülerdir.
Gelelim “DİL” konusuna…
Özellikle gençler yarasında yaygın ve yanlış dil kullanımı görülüyor.
Sen bana yürüyor musun, sen bana yazıyor musun, trip atma, o haa, bunlardan birkaçı…
Aynı şekilde siyaset dünyasında da bugüne kadar alışık olmadığımız (En azından bizim kuşakta) bir dil kullanılmaktadır.
İçinde ne ararsan var.
Yalan mı dersin, yanlış mı dersin, hakaret mi dersin, hepsi var.
Hadi iç politikada kullanılıyor, tabanı etkilemek için, ancak dış politikada da benzer sözlerin edildiğine şahit oluyoruz.
Sokakta karşılaşan iki hasmın bile birbirine söylemekten çekineceği kelimeler uçuşuyor.
Buradan “DİN” konusuna girmeden önce, “DİL” konusunun siyasetteki bir başka yönüne, yani yazımın başlığındaki konuya gelmek istiyorum.
Özellikle iktidar partisi ile yerel seçimlerde ülkenin birinci partisi durumuna gelen CHP arasındaki “DİL” konusuna değineceğim.
CHP, halen iktidarda olan AKP’nin normal olarak 2028 yılında yapılması gereken genel seçimlere kadar, kendilerine ilmek ilmek tuzaklar kurduğunun farkında değil ki, “AKP ile söz dalaşına girmem” diyor.
Doğrudur, ancak karşı tarafın tuzaklarını da çökertmek kaydı ile…
Bir de topluma kısa ve çarpıcı dille şunu söylüyor: “Geçim yoksa seçim var…”
Elbette muhalefetin seçim talep etmesi, her an seçime hazır olması zorunlu bir durumdur. Ancak bilinçsizce yapılan talep, gün gelir karşı tarafın tuzağı olduğunun farkına vardığınızda geç kalmış olursunuz.
XXX
Gelelim “DİN” konusuna…
Kısaca, uzatmadan…
Hiç kimsenin inancına karışacak değiliz. Neye inandığı, inancını nasıl yaşadığı kimseyi ilgilendirmez. Bizim baktığımız şey, topluma karşı görevini gereği gibi yapıyor mu? Hak yemiyor mu? İnsanlar arasında saygı, sevgi, muhabbet, merhamet ve adalet ile davranıyor mu? Yalan söylemiyor mu? Kötü söz söylemiyor mu? Kısacası, insanlar arasında dürüst, hak yemeden, adaletten ayrılmadan, insanların düşüncelerine saygı duyarak davranıyor mu?
Bizim baktığımız bunlardır.
XXX
Kuranda da bu konuda apaçık ayet vardır.
Kâfirûn Suresi’nde Allah Resulüne hitaben ve “De ki” diye başlayan emrinde şöyle buyuruyor…
Kimler için buyuruyor?
Alenen inanmayanlar ve gizli inanmayanlar için.
Buyurun okuyalım…
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
1. De ki: "Ey Kâfirler!"
2. "Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem."
3. "Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz."
4. "Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim."
5. "Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz."
6. "Sizin dininiz size, benim dinim de banadır."
XXX
Hiç kimsenin, bir başkası üzerine inanç konusunda baskı yapması, benim inandığıma inanacaksın tarzında zulüm etmesi kabul edilemez.
Bunlar bugün oluyor mu?
Evet, oluyor, Dini “İdeoloji” olarak görenler, bu şekilde davranıyor, toplum üzerinde baskı kuruyorlar…
Bu görünen yanlışların düzelmesi için diyoruz ki…
Getirin sandığı, görün partiyi…
Hangi parti mi?
Hakimiyet kime ait ise, o topluluğun partisi, adı önemli değil.